"Cehennemden Çıkan Çılgın Türk"ler!

Milli takımın Avrupa Kupası macerasında önümüze konan her şey koca bir zincirin halkalarından ibaret. Tek bir ağızdan futbolu kutsallaştıran medya, her biri numunelik futbol yorumcuları; sapına kadar Adanalı, ultra-karizmatik, asabi teknik direktör ve evet; maçlara gidip hoplayıp zıplayan, sapına kadar Kasımpaşalı, ultra-karizmatik, asabi Başbakan tarafından sürüklenen artık pas tutmuş, demode bir zincir bu. Takım sapır sapır dökülür ama hasbel kader atılan gollerin ardından gelen galibiyetler bize yeter. Sonuçta “biz çılgın Türkleriz”dir. Hırvatistan maçının ikinci uzatmasında, son saniyelerde gol atan Semih Şentürk “ilahi bir güçle topa vurdum” dediğinde bunun ne kadar mantıksız olduğunu düşünmek yerine onu alkışlarız, bağrımıza basarız; “çılgınlar” gibi eğlenmeyi, orada-burada dağıtmayı, sağa-sola kurşun sıkmayı da kendimize borç biliriz…

Oysa olan bitenlerin ardında ufacık detaylar saklı olabilir. “İddaalı” bir laf belki ama artık iyi oynayanlardan çok oyunun sonucunu bilenler kazanıyorlar. örneğin bahislerde Hollanda’nın galibiyeti 1’e 1.5 verirken Rusya’nın galibiyeti 1’e 10 verir. Rusya’nın galip geleceğini bilenler haliyle bir koyup on alırlar. Bu durumda birileri cebini fena halde doldururken çoğunluk maç sonuçlarının sürpriz olduğuna inanır / inandırılır. Kupa’nın önceki sahibi tüm maçlarda aynı, kıytırık kontra-atak taktiğini uygulayarak şampiyonluğu elde eden Yunanistan’dır ve işte bakın, bu da başlı başına bir sürprizdir. Sürprizlerin giderek artması her nasılsa kimsenin tuhafına gitmez.

Futbol asla sadece futbol değildir¹, aynı zamanda çok iyi bir toplumsal aynadır. Derinlemesine baktığınızda ilgisiz gibi duran pek çok şeyi idrak edebilirsiniz. Her şeyden önce, futbolda çok büyük paralar döner. Büyük paraların döndüğü yerdeyse hile-hurda kaçınılmazdır ve siyaset olan bitenlere hiçbir zaman uzak kalamaz. Sözgelimi; Kasımpaşaspor enteresan şekilde, dört yılda, her yıl bir üst lige çıkarak Turkcell Süper Ligi’ne kadar yükselir. Sene sonunda ligden düşer ama başka bir takımla birleştirilerek tekrar ligde tutulması düşünülmektedir. O takımsa İstanbul Büyükşehir Belediyespor’dur.² Tayyip Erdoğan bir zamanlar Kasımpaşaspor’da futbol oynamış, bir dönemse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmıştır ve aynı zamanda Fenerbahçelidir ki Kasımpaşaspor Fenerbahçe’ye yakınlığıyla bilinen bir kulüptür. Fenerbahçe’nin ezeli rakibiyse Galatasaray’dır ve 2007-2008 sezonunda Galatasaray Kasımpaşaspor’a kendi sahasında 1-0 yenilmiştir. “Olsun”dur, “top yuvarlak”tır denilir geçilir…

Onca alavere-dalavereye, sürpriz (!) sonuçlara rağmen futbol siyasetle birlikte en revaçta olan konudur biz çılgın Türkler için. Gelgelelim onca ilgiye, hevese ve harcanan paralara rağmen Türkiye’de iyi futbolcu yetiştirme konusunda inanılmaz bir kısırlık vardır. Aslında sadece futbolcu yetiştirmede değil, hemen her alanda bir kısırlıktan muzdaribiz ve ne yazık ki bizler çılgın (!) olduğumuz kadar üretken ve yaratıcı olamıyoruz.

Üretmek yerine kopyalayıp, süsleyip pazarlamak daha cazip; yaratıcı fikirlerin değeriyse son derece düşük. üretenlerin, yeni bir şeyler ortaya koyanların değil şarkıcıların, futbolcuların el üstünde tutulduğu bir toplumda Bill Gates’ler yetişir mi? Bu türde sorular kafamızı pek meşgul etmez bizim. Sokağımızla, kitlemizle, medyamızla, siyasetimizle, kısaca varımızla yoğumuzla hemfikirizdir; siyasetçi Tayyip Erdoğan, teknik direktör Fatih Terim, futbolcu Arda Turan, spor yorumcusu Rıdvan Dilmen, şarkıcı Tarkan Tevetoğlu, şovmen Mehmet Ali Erbil’dir idollerimiz. Onlar servetlerine servet katarlarken medyatik olamayan aydınlarımız, entelektüellerimiz, bilim adamlarımız, gerçek sanatçılarımız sürünürler. 

Siyasetçi gidip Hülya Avşar’la güzel güzel dertleşir, iltifatlarını eksik etmez. Oysa diğer tarafta yıllarca mürekkep yalamış, dirsek çürütmüş profesörleriyle kavgalıdır, yerden yere vurur onları. Zaten bilim adamları değil ilim adamları makbuldür. Herhalde - tıpkı futbolcu Semih gibi - bilim adamlarının da ilahi güçten feyz almaları beklenmektedir. İnsanlar işsizlikten, parasızlıktan kırılırlarken; türbanın üniversitelerde serbest kalmasıysa her bir sorunumuzu çözecek gibi öne sürülür. En kötüsüyse benzeri pek çok dengesizlik ve açmazla iç içe yaşamaya alışmış olmamızdır…

Doğrusu eskiden Türk milleti zekiydi, çalışkandı ama şimdi aynı zamanda çılgın. Bu gerçeği kabullenmeliyiz. Ne zaman hangi arada çıldırdık, n’oldu da bu raddeye gelindi bilmiyoruz, ama artık tescillendi: Gol atmak için öncelikle gol yememiz, kazanmak için öncelikle kaybetmemiz gerekiyor. ülkede her şey sapır sapır dökülür ama hasbel kader elde edilen ufak tefek başarılar bize yeter. Sonuçta biz çılgın Türkleriz!

DİPNOTLAR:

Yazı : Daha önce LEVEL dergisindeki Oyunbozan adlı köşede yayınlandı.

Başlık : Bir Cartel şarkısı’ndan…

¹ : Simon Kuper’in eşsiz kitabı.

² : (Bu birleşme) cheat olayının yeşil sahalarda vücut bulmuş halidir. (bkz: god mode on) (bkz: fırfır yok)
(Kaynak: Ekşi Sözlük, Hellguard adlı üyenin “entry”si.)
Hasan Başaran

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.