Slipknot’un esas oğlanı 1997 yılında gruba katılmadan önce tüm enerjisini hard rock grubu Stone Sour için harcıyordu. 1992 yılında kurulan grup için dönüm noktası daha sonra Taylor’un ardından Slipknot’a katılacak gitarist Jim Root’un oluşuma dahil olması olmuş. çalışmalarına hız veren grubun Corey Taylor ve Jim Root’un Slipknot’a katılması ile dağılmış.
2000 yılında Corey’in eski bir arkadaşı olan Josh Rand’in ısrarları ile Stone Sour tekrar canlanıyor. Grup ilk çıkışını Spiderman soundtracki için besteledikleri “Get Inside” ile yapıyor. Kendi isimlerini taşıyan debut albümleri ile iki dalda Grammy adayı oluyorlar ve oldukça başarılı geçen turnelere imza atıyorlar. Dört yıl süren sessizliğin ardından grup Soulfly’dan tanıdığımız Roy Mayorga ile takviye ettikleri kadroları ile “Come What(ever) May” ile sıcak yaz aylarında grup sıkı bir dönüş yapıyor. öncelikle belirtmem gereken grubun müzikal olarak ne Slipknot ile ne de Roy Mayorga faktörü sebebi ile Soulfly ile alakası var. Grubu tür olarak kategorize etmek gerekirse radyo dostu hard rock diyebiliriz. Albüm oldukça yüksek bir tempoya sahip “30/30-150” ile açılıyor. özellikle bateri ve gitar partisyonları çok başarılı. Açılıştaki yüksek tempo grovy ritmlere sahip “Come What(ever) May” ile devam ediyor. Albüm vites küçültmeden “Hell & Consequences” ile devam ediyor. Bu parçada albümün ilerleyen aşamalarında esas oğlanlığa soyunacak olan bass gitar devreye giriyor. Bunun yanında parçanın ikinci dakikasından itibaren kısa ama tadında giren gitar solosunu unutmamak lazım. “Sillyworld” ile grup vites küçültürken akustik gitara ve Corey Taylor’un vokaline eşlik eden bass gitar oldukça başarılı. “Reborn” ile grup tekrar gaza basıyor. özellikle şarkının girişindeki kısa davul ataklarında Roy Mayorga ustalığını konuşturuyor. Grup tempoyu düşürmeden “Your God” a geçiyor. Bu arada albüme dair belirtmeden geçemeyeceğim bir diğer detay da ikinci dinlemede grubun şarkılarını mırıldanmaya başlıyor olacağınız. İnsanı yakalayan sözler ve melodiler yazma işini günümüzde çok az grup becerirken Stone Sour’un bunu başarmış olması takdire değer. “Through Glass” albümden klip çekilen bir diğer şarkı, klasik ballad formüllerine sadık kalıyor. Slipknot’ta gürleyen vokal Corey Taylor’un kırılgan bir yanı olduğunu görebilmek adına dinlenmesi gerek bir çalışma. özellikle şarkının ikinci yarısı çok keyifli. “Through Glass” ı takiben albümde en beğendiğim şarkılardan biri olan “Socio” geliyor. Dinamik bass ritmleri ile bu şarkı bana Red Hot Chili Peppers’ı çağrıştırdı. “1st Person” sıradan bir giriş ile başlasa da nakarat ve köprü kısımları ile sizleri coşturacak. “Cardiff” girişi ile oldukça melankolik bir havaya sahip; bass gitar kullanımı tek kelimeyle olağanüstü, Corey Taylor’un şarkıdaki performansı olağanüstü. Her anı ile bir sürpriz yaratma potansiyeline sahip bu albümün kapanışını ise yine albümün önemli balladlarından “Zzyzx Rd” yapıyor. Piyano destekli bu şarkı klasik Amerikan rock sounduna oldukça yakın duruyor. Zaten Stone Sour’u dinlenebilir kılan en önemli etken de bu. Denenmiş ve başarılı olmuş formülleri kendi potalarında sırtımdan oldukça başarılı şekilde bir araya getiren bu grubu melodik ve her an dinlenebilecek bir rock albümü arayan herkese tavsiye ederim.