ROCK VAULT : Selam Frank, Türkiye’den selamlar, nasılsın?
FRANK@GOREFEST: İyiyim, çok teşekkürler.
Gorefest “Rise To Ruin”le bize neler sunuyor?
50 dakika boyunca heavy metal, şu ana kadar yaptığımız en sert albüm açıkçası.
Yeni albüm isminin özel bir anlamı var mı; malum Gorefest extreme sahnede en çok “yükselen” ama sonrasında en fena “harcanan” gruplardan birisi. “Erase” ile bir çığır açan, bir death metal grubu çok fazla albüm satan, dev gruplarla turnelere çıkan, sonrasında birbirinden yenilikçi iki albüm yapmasına rağmen piyasa çarklarında ve hayran beklentileri arasında acımasızca harcanan... En önemlisi Gorefest geçmişi ile her daim barışık ve gururlu. Bu albüm isminde ben “Erase” den dağılmaya giden zamana göndermeler buldum. Sen ne dersin?
Bu ilginç bir bakış açısı, ama bence bunu çok fazla irdelemişsin. Sonuçta bu “La Muerte”den sonra yazdığımız bir grup şarkının toplanması, temel olarak bu kadar.
O günlere dem vurmuşken “La Muerte” nin çıkışından hemen sonra Jan Chris Terrorizer röğortajından o günlere dair;
“Düşününce sanırım hatamız hayranlarımızdan çok şey istemekti, biz çok gelişmiştik ve hayranlarımızın da geliştiğini sandık. çok aceleci davrandık” diyor. Sen bu tespite katılıyormusun?
Evet, Jan’ın haklı olduğunu düşünüyorum, gerçekten insanları ve bizden ne duymak istediklerini pek umursamamıştık. Şarkıları yazdık ve müziğimizi seven insanların bunları da sevmesini bekledik. Bu konuda oldukça yanılmıştık, hahaha.
Yeniden bir araya geldikten sonra seçici davransanız da pek çok konsere çıktınız; yedi yıllık ara sonunda metal sahnesini ve seyircisini nasıl buldunuz?
Büyük farklar görmüyorum. Metal hala yazılıyor, kaydediliyor, sahneleniyor ve bir çok insan tarafından seviliyor. Yaklaşık 30 yıldır bu iş böyle ve ileride de pek değişeceğini sanmıyorum.
RTN’den sonra Türk seyircisi büyük bir özlem ile Gorefest’i bekledi (özellikle Manowar fanlarının gölgesi olmadan izlemek adına) İlk seferde konseri yapacak organizasyon şirketi To Die For’dan olağanüstü zarar edince konserlerden vazgeçti. İkinci sefer ise firma sizi arama nezaketinde bile bulunmadan konseri iptal etti. Bunun üzerine ne söyleyeceksiniz? Burada sizleri izlemek için bekleyen Gorefest hayranlarının yeni albüm turnesi ile beraber sizi görme şansı var mı?
Kesinlikle bunu umuyorum! Türkiye bizim konser konusunda öncelikli davranacağımız ülkelerden birisi ama bizi oraya getirecek bir organizatör bulmak gerçekten güç. 2005’teki Rock The Nations festivali bizim kariyerimizin en iyi şovlarından biriydi diye düşünüyorum. Türkiye’de çok iyi zaman geçirdik ve kesinlikle tekrar gelmek istiyoruz.
98 tarihli bir fanzindeki* röportajda Jan Chris hardcore müzikten metale geçişini sizin ona öğrettiğinizden bahsediyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Evet, bunda doğruluk payı var. Gerçi JC Sodom, Napalm Death ve bunun gibi bazı grupları da dinliyordu. Bu zamanlarda ben de hardcore grupları dinlemeye başladım, açıkçası yolun yarısında tanıştık, hahaha.
“Mindloss” sonrası en beğendiğim Gorefest çalışması olan “Soul Survivor” a dair Jan Chris şu yorumları yapıyor:
“Boudewijn`in (Bonetakker, gitarist ve Jan-Chris`le beraber gruptaki diğer ana besteci) neredeyse tüm besteleri yapmasına izin verdim ve o da 70`lerin hard rockundan hoşlandığından şarkılara Thin Lizzy harmonileri gibi eklemelerde bulundu ve hepimiz o aralar death metalden yorulmuş olduğumuzdan bu besteler kulağımıza güzel geldi. Ama hiç birimiz şöyle durup da biraz ileri gittiğimizi düşünmedik.”**
Böyle bir albüm yaptığınız için pişman mısınız? (Ki biz bunun bir klasik olduğunu düşünüyoruz)
Hayır, yaptığımız hiçbir albüm için pişmanlık duymuyorum. Soul Survivor’ın böyle olmasının bir sebebi; ben ilham kaynağımı yitirmiştim ve tembelleşmiştim, JC’nin dediği gibi bestelerin çoğunu Boudewijn yaptı. O dönemde hepimiz 70’lere sarmıştık, bu yüzden müziğimizde bazı deneyler yapmak çok mantıklı geldi. Hala bunun çok iyi bir sonuç verdiğini düşünüyorum, eşsiz bir albüm. Böyle bir albüm daha yok, en azından benim bildiğim kadarıyla.
Gorefest’in yeniden toplanma haberi geldiği zaman “Chapter 13” ile “Soul Survivor” arası bir şey bekliyordum, fakat “La Muerte” ile beklentilerimin tam tersi son derece sert bir albüm buldum. Böyle sonuç verecekse, grubun bir süreliğine ara vermesi iyi oldu sanki.
Evet, kesinlikle öyle. Geçmişe bakınca ‘98’de dağılmak başımıza gelen en iyi şeydi. 7 yıl sonra grubu tekrar toparlayınca, hepimizin yeni bakış açıları olduğunu gördük. Stüdyoda çalışırken neyin işe yaradığını ve neyin gitmesi gerektiğini görüyorsunuz. Sanırım bir çok kişi daha yumuşak bir şeyler bekledi ve kıçımızın üstüne düşüp oturmamızı bekledi. La Muerte’yle dönüşümüz grup adına çok iyi oldu ve bir çok insanın ödünü kopardı.
Bateristiniz Ed Warnby, Thanatos elemanları ve efsanevi vokal Martin Van Drunnen ile yeni bir süper grup kurdu. Bu grubun çalışmalarını dinledin mi, bize neler söyleyebilirsin?
Evet, Ed bana bu projenin bazı şarkılarını dinletti. çoğu şarkıyı o yazdı zaten. Harika bir Old School Death Metal grubuna hazır olun. Grubun adı “Hail Of Bullets” ve büyük işler yapacaklar diye düşünüyorum.
Pestilence ve Martin Van Drunnen’in anmışken sormadan geçemeyeceğim 90’ların ilk yarısında Gorefest, Pestilence, Asphyx gibi brutal grupları ile anılan Hollanda metal sahnesi ne oldu da Within Temptation, The Gathering gibi komik şeyler ile anılır hale geldi?
İlk olarak The Gathering’i komik bir şey olarak görmüyorum. Bu metal bile değil. Aslında iyi bir grup sayılır ama ne yazık ki şu an içinde boğulduğumuz “gotik, hatun vokalli boktan metal”i başlatan gruplardan birisi. Ama bilirsin, insanlar bu tarz şeyleri seviyorlar, bu yüzden bir sürü grup bunu taklit etmeye devam edecek. Neyse, dinlemek zorunda değilim, sadece kızlara bakarım ben de.
Kız kardeşimin doğum gününde Gorefest konserine gitmiştim ve çocuk hala bana surat yapıyor. Frank ve Gorefest tayfası onun gönlünü almak için ne diyecek?
Bir sonraki konserimize gelebileceğini söyle. Eğlenceli olur, bir kaç bira içeriz.
Erase, Soul Survivor ve Chapter 13 dinleyicilerden ve medyadan büyük tepkiler aldılar yayınlandıkları zamanda, bunun nedeni at gözlüklü beton kafalı metalciler olmaları mı?
Ne zaman bir grup bir önceki albümünden farklı işler yapsa fanlar şikayet etmeye başlar. Bu anlaşılabilir bir durum, hayran oldukları müziği duymak istiyorlar çünkü. Genelde sabırlı olan fanlar albümleri bir seferden fazla dinlediklerinde grubu daha iyi anlayabiliyorlar ve bunların önceki işlerimizden pek de farklı olmadığını görüyorlar. JC asla sıradan bir vokal yapmadı, gitarlar her zaman olabildiğince sert oldu ve davullar maksimum bir güçteydi. Aslında ilginç biraz da, Soul Survivor hakkında çok fazla övgü aldık sonradan, sanırım insanların bu albümü anlaması 10 yıl sürdü. Komik şeyler.
Grup olarak Country ve Blues’a ilginiz olduğunu okumuştum bir yerlerde peki southern rock seviyor musunuz, “Corrosion of Conformity” ,”Down”, “Black Label Society” falan?
Hiç birimiz fazla Blues dinlemiyoruz. Ed, Boudewijn ve ben Country müziğin hastasıyız, bu doğru. Meydanlarda dans edilen tarzdan değil ama, dikkatini çekerim gerçek şeyleri seviyoruz. Southern Rock da iyidir tabi ama daha çok Skynyrd, Almann Brothers, Blackfoot gibi erken dönem gruplarını dinliyoruz. COC da severiz ama.
La Muerte bizi uzun süre orgazm edebilecek kadar sert ve brutal bir albümdü, neye bu kadar sinirlendiniz de böyle bir albüm çıktı ortaya?
Grubun sertliğini tekrar hissetmek istedik. Şarkıları yazmaya başladığımızda 10 yılda yaptığımızdan daha sert şeyler ortaya çıktı sanırım. Bu öfke değidi ama, sert günlerimize olan bir özlemdi sadece. öfke “Rise To Ruin”i yazarken ortaya çıktı.
Rise to Ruin de bu şekilde öfkeli ve brutal bir albüm mü olacak yoksa brutal vokalli hard rock mı dinleyeceğiz tekrar?
Dediğim gibi Rise to Ruin şu ana kadar yaptığımız en sert albüm. La Muerte’de, Soul Survivor ve Chapter 13’de yaptığımız tarz şeyleri duyabilirsin hala. Ama Rise to Ruin’de baştan sonra Death Metal var. Ya da BİZİM sevdiğim tarz Death Metal, her neyse.
Death metal açısından bakarsak olaya Florida mı, İsveç mi yoksa az ve öz grup çıkaran Hollanda mı daha büyük rol oynuyor?
Bence bu sahnelerin hepsi birbirini az ya da çok etkiledi. Hollanda’nın pek bir etkisi olduğunu sanmıyorum yine de, Pestilence dışında tabii ki.
“River” en sevilen gorefest şarkılarından birisi, bu şarkı nasıl bir anda ortaya çıktı?
Bu şarkı hakkında övgüler alıp duruyoruz. Boudewijn yazdı ve Queen’e ufak ve gizli bir saygı duruşu var o şarkıda. Soul Survivor turnesindeyken setlistte vardı ve Türkiye’ye geldiğimizde onu tekrar çalmak isteriz.
Webzine’imizin klasik sorusunu soracağım, en sevdiğiniz içki nedir ve bize unutamadığınız bir içki anınızı anlatır mısınız?
Ben genelde bira içerim. Kanyak, şampanya ve viskiyi de çok severim ama sert şeyleri nadiren içiyorum. Pek sarhoş anım yok aslında, uyandığım zaman her şeyi unutmuş oluyorum ve yapmış olduğum aptalca şeylerin hatırlatılmasını sevmiyorum.
En kısa zamanda sizi burada görüp telefonlarınıza cevap vermeyen organizatörün kıçını tekmelemek için gelmenizi bekliyoruz, ne dersin?
O adama söyleyecek bir kaç lafım var zaten. Çok çalışan bir metal grubuna yanlış davrandı, değil mi? Bu tarz şeyler dünyanın her yerinde defalarca oluyor gerçi, ne yapabilirsin ki?
Hayatımıza soundtrack yazdığınız için teşekkür ederim, son olarak neler söylemek istersiniz?
Müziğimizden bu kadar zevk aldığınızı duymak harika. Umarım sizin için oralarda çalma şansı buluruz.
Güzel müzik ve teşekkürler için teşekkürler, umarım yakın zamanda görüşürüz.
Ok Rock Vault, grubuma olan ilginiz için teşekkürler. Hoşça kalın!
* Non Serviam sayı 3
** Zor sayı 8