Vyan

Vyan

BARAN @ Rock Vault : Merhaba Vyan, hayat şu sıralar senin için nasıl bir seyir izliyor?

VYAN : Bir şekilde her şey yürüyor; kimi gün çıkışlar kimi günde olağan inişler mevcut.

Son derece başarılı çıkış albümün Re- Evulitionize için tebrikler. Hayranlar ve basın bu albüme nasıl tepki gösterdi?

Hayranlar her zamanki gibi destek oldu, basında da iyi eleştiriler okuyorum. Şu an albüm için lansman çalışmalarına başlamadık ama bir şekilde beni buluyorlar, son derece cool bir durum. Normalde müzik dünyasında kendini fark ettirmek için çatılarda bağırman gerekir, fakat şu ana dek internetten yayın Flashrock. Com ve benzeri bir kaç radyo, İngiltere’den Autopsy Report ile röportaj yaptım. İnsanlar genelde izimi Myspace üzerinden buluyor. Bu hızla devam edersem Hard Rock dünyasının Tila Tequila’sı olabilirim ( belirtmem gerek tanga giyince göze onun kadar hoş gelmiyorum)

 Senin için seçmesinin son derece zor olduğunu biliyorum ama albümde favori parçan hangisi? Benim en sevdiğim parçalar "Wannabe" ve "Not Like You" oldu.

Eski grubum Planet X/ Sacto ile "Wannabe" yi ilk çaldığımda çok mutlu olmuştum. Darryl (gitar), Ron (bass) ve Mitch (bateri) müziği hep beraber yazmıştık, so sırada bende sözleri yazıyordum. Herşey bir anda tamamlandı ve "BOOM" parça bir anda doğmuş oldu ! Parçanın derinliği, taşıdığı enerji ve groovy altyapısı müthiş akıcı gidiyor, inanır mısın bu derece akıp giden parça düşünemiyorum. 1999’da yayınlanan debut albümümüzde (şu sıralar tüm baskıları bitmiş durumda ve isim hakkını Dream Theater’da bir üyeye satmıştık) bu parçaya yer vermedik. İnsanların onca yıl sonra bu parçayı duyması benim için büyük mutluluk.

"Not Like U” da aynı kadro ile bestelendi, ben ve Darryl bu parçayı çıkmamış ikinci albümümüz için kaydetmiştik. Bu periyotta bestelediğimiz ve albümde yer verdiğim bir diğer parça ise "Harden"; bu parçanın ilk ismi "Capital Chaos" idi ve uzun yıllar önce bu parçayı Sacramento Cable/We Show’da canlı çaldığımız görüntüler Youtube’da mevcut. Bu üç parçanın eski grubumla yazdığım en iyi işler olduğunu düşünyüroum. Bu üç parça hariç albümdeki parçalardan “All I Feel", "Wake Up", "Tumbling Down', "Say You Will" yeni ve bu albüm için yazılmış parçalar, "Faith", "Justified" ve "Refugee" ise Sacramento’da solo akustik performanslarında çaldığım parçalar. Tek farkları şu an son derece enerjik rock parçaları haline gelmeleri.

Bu albüm için son derece sıkı çalıştığın belli. Tüm parçaları sen çaldın, düzenledin ve kapak tasarımını yaptın. “Do It Yourself” düsturunu mu benimsiyorsun?

Bir nevi zorunluluk diyelim. Geride kalan bir kaç yılda hayatımda ciddi düşüşler yaşadım. Ekonomik sebeplerden dolayı Sacramento’dan taşınmak zorunda kaldım. 199 yılında Hükümetin IT departmanın danışman olarak çalışıyordum. Derken Y2K, Enron’un California’ya attığı 50 Milyon $ kazık, the Dot Com faciası ve 11 Eylül olayları sonunda işimi kaybettim ve müziği bırakmak zorunda kaldım. Daha sonrasında Los Angeles’ta akrabalarımın yanına yerleştim. Hayatımı, banka borçlarımı ve icraları düzene koymam uzun bir zaman aldı. Bu günlerde pek çok insan bu tehlike ile karşı karşıya.

Bu albüm hem bu düşüş hem de yeniden doğuş sürecini anlatıyor. Albümü yazmaya 40 $’a aldığım bir ikinci el Macintosh, ve Ty Tabor’un önerdiği strat tarzı kötü günlerde satmaya kıyamadığım Yamaha gitar ile kaydetmeye başladım. İlk yazdığım ve kaydettiğim parça "All I Feel" idi. Kayıtları 30-watt Line 6 Amfi ve Los Angeles’ta tanıştığım evsiz bir sarhoşun bana hediye ettiği mikrofon ile yaptım. Onunla kimse konuşmazdıi çok kötü kokar ve iki kelimeyi bir araya getiremez, bana birkaç dolar için ayak işleri yapardı. Uzun uzun sohbet ettiğim Tony herkesten çok farklı idi. Benim müzisyen olduğumu bildiği için bir gün bir mikrofon ile çıkageldi. İlk başlarda o mikrofon ile ne yapacağımı bilemedim. Vokal kayıtları hafif kırçıllı ve kendinden distoritonlı geliyordu. Biraz para kazanmaya başlayınca daha iyi bir mikrofon aldım ve kayıtlara tekrar başladım, ama o ilk kayıtla hala çok daha canlı ve gerçek duruyor ve çoğu hala albümde. Emin ol Tony ve getirdiği o mikrofon olmasaydı bu albüm olmazdı. Onu yıllardır görmüyorum çünkü yatıp kalktığı harabe oteli yıktılar ama onun anısı bu albümde yaşıyor.

Sanıyorum bu senin Türkiye’ye verdiğin ilk röportaj. Sıkıcı bir soru olsa da bana kısa müzikal tarihçeni anlatır mısın?

Müziğe orta okulda trompet çalarak başladım. Lisede ise okul bandosuna katıldım. Jazz R&B trompetçilerinden olmak istemiyordum. Prince filmi Purple Rain’i onuncu defa izledikten sonra vokal yapmaya, gitar ve klavye çalmaya başladım. Yıllarca gruplarda çalmaya çalıştım. İlk grubum funk rock tarzındaki Amalgam idi. Burada gitar çalarken Siyahi Rock Müzisyenleri Koalisyonu’nun Los Angeles birimine katıldım.

http://www. youtube. com/watch?v=gosr3wPrQCY

Bundan sonra adını anmak istemediğim bir kaç grupta çaldım. Sacremento’ya taşınınca vokalist ve klavyeci olarak Planet X’e katıldım. Onlarla dört yıllık beraberliğimde bir tane albüm yayınladık.

Planet X/Sacto Mp3'sleri için

http://www. amazon. com/s-t/dp/B000XRGFY0/ref=sr_f3_1?ie=UTF8&s=dmusic&qid=12298

05837&sr=103-1

 Gruptan dağıldıktan sonra PX kadrosundan birkaç eleman ve Yuba City’den favori gruplarımdan SHaLLOW elemanları ile GliTCHed isimli bir grup kurduk.

http://www. myspace. com/shallowyc

http://www. myspace. com/Glitched

Teknik olarak Los Angeles’a taşındığım 2004 yılında Glitched’dan 2004 yılında ayrıldım, fakat onlarla bir albümlük anlaşmam var. Onlarla yeni albüm üzerinde çalışıyoruz. "Drown" isimli parçamız yerel radyolarda çaldı ve albüm tanıtım şovu gerçekleştirdik.

Glitched canlı Kayıtları

http://www. youtube. com/view_play_list?p=091D0B5EB6A4F15F

Aynı zamanda Los Angeles’lı grup Silenced Within’e bass gitarist olarak katıldım. Onlarda benim gibi Sacramento’dan gelmişti ve diğer grubun Glitched ile ortak konserler düzenledik. Glitched’daki diğer akradaşlar Zero Ground isili bir gruba daha başladılar ve onlara da yardım ettim. Glitched ile artık aramızda 400 mil mesafe olması nedeniyle grup şu an sona erdi ve bazı elemanlar yollarına Ritalin Code isimli grup ile devam ediyorlar. Silenced tayfası da Texas’a taşındı – o zamandan beri yoluma tek kişi olarak devam ediyorum.

Silenced Within Canlı Kayıtları

http://www. youtube. com/view_play_list?p=52BF2AE5F65DC6D4

daha fazlası için

http://www. myspace. com/silencedwithinrocks

http://www. myspace. com/zeroground

http://www. myspace. com/ritalincode

Favori müzisyenlerin ve en sevdiğin beş albümü bizimle paylaşır mısın?

Prince (Ha). Bunun yanında King’s X’den Doug Pinnick’e büyük saygım var. Ty Tabor (King's X), Nuno Bettencourt (Extreme), George Lynch ve Jeff Pilson (Dokken). Müzik dünyasına adım atınca bu adamların çoğu ile yakın arkadaş oldum. Hiç tanışmadığım Prince ve kardeşi Paulo’yu tanıdığım Nuno hariç.

En sevdiğim beş albüm ise:

1. Sevendust (Seasons)

2. King's X (Son albümleri, hoş her çıkan bu listede yerini alıyor!!)

3. 24-7 Spyz (Strength in Numbers)

4. Extreme (III Sides to every Story)

5. Dokken (Dysfunctional)

Glitched ve Silenced Within grupları ile hala çalışıyor musun?

Ne yazık ki hayır. Çalışma imkanım olsa inan devam ederdim. Ama şu an onlar çok uzaktalar.

Yıllar boyunca rock sahnesinde gitar tanrısı Hendrix, muhteşem Rocky George ve modern ozan Doug Pinnick gibi az sayıda ama iz bırakan siyahi müzisyenler gördük. Sence siyahi müzisyenleri rock sahnesinden uzak tutan etken nedir?

Evet, bu uzun ve içinde onlarca farklı fikir barındıran hikaye. Ama dürüst olmam gerekirse sebep the Beatles ve Little Richard. Rock N Roll, Blues, Jazz, R&B, Gospel ve daha sonraki yıllarda ortaya çıkan Funk, Hip Hop gibi akımlar siyahi insanların Amerika’da yaşadıkları sorunların hikayesi idi. “Özgürlükler Ülkesi” nde azınlık olmak ve bastırılmak ciddi bir sorun. Özgürlüğe olan tutku tüm bu türlerin beslendiği ana damar, ama Blues & Rock diğerlerinden bir noktada ayrışıyor. Diğerleri özgürlüğe seslenirken rock ve blues özgürlük çığlıkları atıyordu. Bu çığlıkları ilk olarak II. Dünya Savaşı bunalımı yaşayan İngiliz çocuklar duydu. Onlarda aynı konularda çığlıklar atmak istiyordu ve bunu rock müzik yoluyla yapabileceklerini anladılar. Müzik onları kaynaştırdı; the Beatles, The Who, The Rolling Stones, Cream, Sabbath and Zeppelin.

Ama Amerika’da Elvis’in tüm çabalarına rağmen bu müzik hala “Zenci Müziği” olarak algılanıyordu. İlk Rock DJ’i Alan Freed bu yüzden hapse gitti. Bu müziği İngilizlerden tekrar duyduklarında “Irk Müziği” yerini “İngiliz İstilası” na bıraktı. Korkutucu siyah müzisyenlerin söylemlerini sevimli İngiliz çocuklardan duymak herşeyi değiştirdi. Seattle’dan Jimi James and the Flames çıktığında kimse duymak istemiyordu ama İngiltere’den The Jimi Hendrix Experience tam bir hitti. Pek çok insan Jimi’nin Amerikalı olduğunu ve James Brown, The Isley Brothers ve Little Richard ile çaldığını anlamadı bile. Başardıklarını buradan yapamazdı, İngiltere’den yapma yolunu seçti.

Bunun yanında en basiti Amerika’lı siyahi müzisyenler hiç bir zaman İngiliz gruplara gösterilen töleransa sahip olamadı. En basiti o zamanının en revaçta grupları Beatles/Stones’dan sadece dış görünüşle bile farklıydılar. Jimi onlara benzer saçlara sahip olmayı çok denedi ama başaramadı. (Güven bana sadece saç kısmı bile büyük bir sorun. James Brown, Little Richard ve hatta Prince bile yıllardır bu konuda uğraşıyor. Bu konu her geçen gün daha da karışık hale geliyor öyle ki arkadaşım Chris Coshea ile defalarca Glam Brother’ın neden bu kadar tehlikeli atfedildiğine dair uzun uzun konuşmuşluğumuz var)

Bunun yanında işin birde parasal boyutu var. Pat Boone gibi sanatçılar Little Richard (orjinal Glam Brother) parçalarını tekrar kaydetti ve aynı listelerde daha yüksek pozisyonlar elde etti. Aynı parça, ama daha güvenilir bir sanatçı = Daha çok para. Sözün özü siyahi rockerlara güle güle.

The Beatles başardı, ardından The Stones, ve the Beach Boys, Aerosmith, KISS, Yes, Van Halen ve onları takip eden onlarca grup hala aynı özgürlük tutkusuna sahipti. Sonuçta aynı çığlıklar Asya’da, Avrupa’da hatta Sovyet Rusya’da duyuldu. Rock N Roll, uzun saçlar ve Blue Jean dünyayı değiştirdi.

Bence Hendrix’in ölümüyle beraber siyahi müzisyenler daha güvenli sularda yüzmeyi tercih ettiler ( ya da onlara öyle tembih edildi) – Rock müzik azgın dalgalarla mücadele etmek gibi bence- Bunun yanında bahsettiğim gibi işin parasal boyutu var. Jim Crow ile beraber 70’lerin ortasında rock müzik adına radyolar kurtarılmış bölge haline geldi. Aynı şarkı olsa bile siyahi sanatçı söylediğinde “Zenci Radyosu” nda, beyaz adam söylediğinde “Rock Radyo” sunda yayınlanıyordu. Seksenli yılların sonunda çıkan Living Colour'ın ilk albümü pek çok açıdan örnektir. Plağın üstünde grup üyelerine dair herhangi bir görsel materyal basılmadı, bundan dolayı o çok bilinen “Rock Radyo” ları plağı “Zenci Radyo” larına paslamadılar. İlk video klipleri "Open Letter to a Landlord" da bile kendilerini göstermediler. Bir sonraki klip "Cult of Personality" muazzam ilgi çekti ve bir hit oldu. Çünkü kimse uzun süredir siyahi müzisyenlerden böyle bir şey beklemiyordu. Müzik dünyasında bazı formüllerin nasıl işlediğini asla bilemezsiniz.

Yaptığım müzik şu anda uluslararası bir sembol, dünya çağında bir güç merkezi, herkes bana farklı fikirler verse de (etrafımdaki pek çok kişi bana R&B vb. kulvarlarda müzik yapmamı söylüyor ve bunu yaparken bana iyi bir tavsiye verdiklerini düşünüyor) bu müzik hala benim cezbediyor. Bu müzik içimdeki tutkuyu yönlendirebileceğim yegane yer.

Gelecek Vyan için neler gösteriyor?

Gelecek yıl bu albüm için basın promosyonlarına ağırlık vereceğim. Ritm bacağını halledecek, benle tura çıkacak bir üçlü toplamayı düşünüyorum. Bunun yanında egoist olmayan bir ritm gitarist (bunu tüm albümü kendi çalıp, kendi kaydeden biri söylüyor dikkatinizi çekerim!) bulursan herşey çok güzel olacak. Bunun yanında çok sevdiğim ve az tanındığını düşündüğüm siyahi rock gruplarına (Subject To Change, Civil Rite, Nicklebag, Lock Up ve Super 8. Myspace sayfamda onlar için ayrı bir kategori var ve bu grupların bir kısmı hala aktif) bir saygı albümü planlıyorum. 2010 yılında ise ikinci solo albümümü kaydedeceğim

Müzik dışında zaman öldürmek için neler yapıyorsun?

Geriye ne kalıyor ki ? Tamam, ciddi cevaplara geçiyorum. İlgimi çeken çok fazla dizi ve film var. Şu sıralar "The Dark Knight" DVD’si aldım. Bunun yanında Connor Chronicles, Life, Heroes, Numb3rs ve SCI-FI Stargate gibi dizileri takip ediyorum. İlginç insanlar/karakterlerin yer aldığı iyi öyküler beni her zaman meraklandırır.

Sonuç seçim sonuçlarına değinelim istersen. Sence bay Obama sözlerini tutabilecek mi? Dünya düzeni yeniden şekillenirken hala devrime inanıyor musun dostum?

Yaşıyacağız ve göreceğiz. Bunun yanında bu hükümet, eski hükümetin Amerikan halkına (ki yukarıda kendi yaşadığım yıkımdan bahsettim) ve dünyanın kalanında yol açtığı sorunların çoğunu çözecek. Amerika şu an finansal olarak kötü durumda ve pek çok insan benim geçmişte yaşadığım gibi birikimlerini kaybediyor. Ne olursa olsun yola devam etmeli, kendimizi tekrar bulmalı ve evrimimizi yenilemeliyiz. (Re-Evolutionize) İlk albümümün isim sebebi bu sözlerimde gizli, bu düşünceler sadece benim için değil herkes için geçerli. Obama bana göre söylediklerini yapacak kapasitede, şu ana dek ona duyduğum güveni sarsacak bir şey yapmadı. İnsanlardaki ön yargıları kırdı, daha da önemlisi herkesin sesini dinliyor Bush’un yaptığı gibi sadece duymak istediklerini değil! Clinton’da geçmişte bunları yapmıştı; Kosova ve Bosna’da savaşları durdurmuş, Gerry Adams’a şans vererek Kuzey İrlanda’da barışı sağlamıştı. Dinlemek her zaman size yardımcı olur! Obama Bill’in başardıklarının yarısını başarsa ve daha da önemlisi uçkuruna hakim olursa her şey yolunda gidecektir.

Sırada klasikleşmiş Rock Vault sorusu. Unutamadığın bir içki anını bizimle paylaşır mısın?

Hatırlayabiliyorsan emin ol yeteri kadar içmemişsindir!!

Bir keresinde Tom Morello (Rage Against the Machine) ile Los Angeles House O Blues’da gerçekleşen Dio konserinde karşılaşmıştık, kendisi beni tanıyordu; ( LA Siyahi Rock Müzisyenleri Koalisyonundan) onunla çok sevdiğim eski grubu Lock Up hakkında lafladık. Programı dolu olduğu için konser alanını terk ettiğinde açılış grubu Atomic Opera’yı izlemeye gittim. (ki kendileri konsere esas geliş sebebimdi, King's X ile yakın arkadaş olan grup aynı zamanda onlarla aynı prodüktör gözetiminde çalışıyor)Atomic Opera’dan Jonathon, Tom Morallo’nun orada olduğunu ve onları izlediğini söylediğimde mosh pitin ortasında onun nerede olduğunu sorup durdu, tabi ki o kalabalıkta onun izini bulamadık.

Daha sonra bu hikayeyi Jeff Pilson’ın evinde Ronnie Dio’nun kendisine anlatıım ve “Jeff’in (kendisi benim en çok esinlendiğim vokalisttir) orada olduğunu bilseydim bende pitin içinde debelenir dururdum” dedim; ama bu gafımı Ronnie çok sakin karşıladı. Karım Rainbow zamanından beri Dio hayranı olduğundan bahsederek benim kıçımı kurtarmaya çalıştı, ve en önemli nokta sözlerinin Dio için gerçekten anlamlı olduğuydu. O gerçekten mütevazi biri. Los Angeles’ta büyüdüysen doğru yerde doğru zamanda ünlü insanlarla karşılaşmak son derece sıradan bir olaydır. Eddie Van Halen ile bir gitar mağazasında karşılaşmıştık, Steve Lukather ile de fırında patates yapan bir restoranda. Onları gördüğün zaman şaşkınlaşıp aptal gibi davranmadığın sürece çoğu sana karşı çok sıcaktır. Mesela Journey’den Neal Schon ile karşılaşmam kabus gibidir.

Ülkem hakkında neler biliyorsun? Herhangi bir Türk grubu ya da solist dinledin mi?

Çok fazla bir şey bildiğimi söyleyemem. Tahmin ediyorum ki oradan bir sanatçının dünya piyasasında sesini duyurması hayli zor. Ama ben bulabildiğim ve ulaşabildiğim her şeyi dinlemeyi seviyorum. Emin ol herkesin söyleyecek bir sözü vardır, kimileri sürekli çalışarak bazı şeyleri daha iyi söyler.

Katılımın için teşekkür ederim. Son sözlerinizi alalım?

Sanırım tüm sözlerimi kullandım. Fikirlerimi herkesle paylaşma şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Rock müzikle kalın!

Vyan

Baran Şahin

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.