Andaç Gürsoy

Andaç Abla selamlar. Pandemi günlerinde hayat nasıl geçiyor?

Madem bu soruyu sordun öncelikle bu haltı çıkaranların Allah cezasını versin diyerek sözlerime başlamak isterim.. Onların da, planlarının da.. Sonralıkla kendi içimde koşuşturmalı, çalışmalı... Bir yandan bilgisayarla çalışmaya çalışıyor, dışarı çıkarsam fırsatım varsa fotoğraf çekiyor, -fotoğraf, illüstrasyon, yazma, çizme ile uğraşıyorum..- diğer yandan evdeki proje denilebilecek bir sürü haltı yerken, -kesme, biçme, çakma dikme, yapıştırma..işte Allah ne verdiyse..- kısmi felçli hastam ve hayvanlarım ile ilgileniyorum -Ev, bahçe ve sokaktakilerle de.. Yani ev işleri, iç-dış koşuşturmalar vb.. Türlü türlü şeyleri de film, müzik, belgesel vb..ne bulursam, televizyon, internetten takip ediyorum tabii ki..-

Bugünlerde bir yerlerde çiziyor musunuz?

Şu an sürekli çalıştığım bir yer yok diyebiliriz sanırım..Aslen Ters dergi..İnternet dergisi..-Ve bu arada belirli bir yerde çizsen de, çizmesen de öykü bulur bir kenara koyar veya çizersin..-

Çizim macerası nasıl başladı? Bildiğim ülkedeki ilk kadın çizerlerdensiniz.

15 Yaşımda o zamanki Limon dergisine giderek başladı..Lisede okula bir sene ara verip stilistlik kursuna giderken bir yandan amatör olarak çizmeye başladım.. -Gerçi daha önceki röportajlarımda da bu kısmı bayaa ayrıntılı anlatmışlığım var bol bol..- Bu arada evet ilklerdenim, en mutlu olduğum kısmı bu...:) (Ben uzun süre ilkim sanmıştım ama..-Hakan Alpin ile konuşmuştuk bir kez de..- 3. çizgi romancı kadınım aslen.. 1960larda Selma Emiroğlu, sonra da Özden Öğrük var..Ancak içlerinden en ağır çalışan benimdir herhal.. Çok sayfa, çok kare, macera..vb.. yaz yaz bitmez, çiz çiz bitmez..Uzun süre her aya ayrı başlık çizmişliğim bile oldu..:))) O derece bir delilik yani.. Ve piyasadaki tek kadın çizgi romancı olarak defalarca ve uzun yıllar çalıştığımda oldu..)

Geçmişinizde Avni ve Dıgıl dergileri var, Oğuz Aral ile çalışma şansı elde ettiniz mi?

Oğuz Aral dergi Mecidiyeköy'de iken çalıştırtmıştı beni.. -Amatörken ilgilenmişti benimle yani..Hatta çalıştırması için Serhat abi'ye teslim ederken de "Kaçırmayın bu kızı, iyi davranın.." demişti..Kendisine teşekkür eder, Allah rahmet eylesin derim...- Daha sonra Avni ve Dıgıl Yeşilyurt'da iken Tekin Aral ile çalışmıştık..O zamanlar yanlış hatırlamıyorsam ve bildiğimiz kadarıyla Oğuz Aral okula -konservatuarda tiyatro bölümünde öğretim görevlisi olması dolayısıyla oraya- ağırlık verdiği için dergiye pek gelmiyordu..

Çalıştığınız en keyifli dergi, ya da kendinizi en ait hissettiğiniz dergi hangisiydi?

En uzun süre ve kuruluşunda hep birlikte olduğumuz için Lombak'tır herhalde..

Nilay Örnek'e verdiği röportajda sizin de beraber çalıştığınız Emrah Abi (Ablak) mizah dünyasının dijital çağ ile beraber bir dönüşüme girdiği ve çoğu kişinin aksine mizah yayıncılığının hiç olmadığı kadar geniş kitleye ulaştığını söylüyor. Bu konuda siz ne dersiniz? Dijital mecralara açılmayı düşündünüz mü?

Zaten açılmış olmadık mı? İnternet dergileri, instagram, facebook...vb..Emrah doğru söylemiş..Ayrıca internet ve stock sitelerine fotoğraf, illüstrasyon vb.. işler üretip, projelere de katılıyorum..

Sizinle özdeşleşen Tuğçe karakteri nasıl ortaya çıktı?

1996 da Lemanyak'da çalışırken üzerine uzun uzun ve ayıntılı çalışarak tabii ki..-Kişilik bozukluğu ve hormon bozuklukları olan iki kişiyi uzun yıllar incelemem sonucu aslında..Ama o tam olarak ikisi de değil, tamamen farklı yaşam biçimi ve kişisel özellikleri de var..Biraz karmaşık, çok şeyapmiyim.. :))))-

L-manyak çizimlerinizde hep kıyıda köşede ya da karakterlerin üstündeki tshirtlerde metal grubu logoları görüp duruyordum. Metal ile tanışmanız nasıl oldu?

15 -16 yaşlarında.. Öyle belirgin, büyüleyici bir hikayem yok sanırım..Yok şu kişi beni tanıştırmıştı, yok ilk şurada dinledim gibi..Doğal bir sürükleniş, zincirleme reaksiyon gibi bişey benimki.. (Ama belki şu olabilir..Ergenliğim 80ler 90lara denk geldiği için o zamanlar annem bana ilk karışık kasetimi yaptırmış, bir gün iş dönüşü sürpriz ergenlik hediyesi gibimsi bir şekilde eve getirmişti..İçinde Queen/Freddie Mercury filan vardı..Sonra zamanla sertleşti..Kendim de davul çaldım, ettim..Gruplar oldu vb..)

Bakırköy doğumluyum, dolayısıyla Bakırköy meydan tayfası benim için efsanedir. Sizin de içinde olduğunuz Meydan tayfası ve o günler için neler söylersiniz?

Acayip komik birçok şeyin de olduğu acıyla, tatlısıyla güzel günlerdi derim..Herkes bir müzik aleti çalardı ve birbirimizi çalıştırırdık..Gruplarımız da vardı dolayısıyla..Sonrasında müziği meslek olarak devam ettirenler veya hala arada çalanlar var tabii..Bu arada Şeref derim, Hakan abi derim..Ozzy'i özledim nerelerde olduğunu şu an bilmediğim için eğer görürse fırsat bu fırsat selam ederim..Bulgar Alper'e ve şu an şeyapamadığım uzun zamandır görmediğim başka arkadaşlar varsa onlara da selam ederim..Bazılarımızı vefatla kaybetmiş, bazılarımızla şu an görüşemiyor olsak da, diğerlerimiz mümkün olduğunca internetten, telefon veya yüzyüze görüşüyoruz.. -Pandemide rastlaşıp veya camdan da konuşuyoruz vb..-

Andaç Gürsoy bu sene neler dinledi? Neler okudu?

Son zamanlarda kitap okumaktan çok film izliyorum..Özellikle Bilim kurgu..(Bilim kurguyu sadece izlemesi güzel, yaşaması değil tabii ki...) Bu sebeple mesela en sevdiğim kitaplardan birinin adını vereyim size. Anatole France-Thais... Dinlediğim müziklere gelince her tür güzel müziği dinliyorum..Belli bir grup vb. yok şu an.. İndie pop, rap, eski türler, ilginç bulduğum herşey..Şu an için mümkün olduğu kadar kurcalıyorum.. Bir de bilinçaltı rahatlatıcı müzikler filan..uyurken bile çalıyorum..Bazen sessiz uyumaktan daha rahatlatıcı oluyor..

Özellikle sokak hayvanlarına ait duyarlılığınız dikkatimi çekiyor. Bu konuda daha fazla farkındalık yaratmak için neler yapmak gerekir?

Kendi adıma tam da bunu yapıyorum aslen..Şu an sürekli çalıştığım belli bir yer olmasa da bir kaç senedir "Tüm ufak tefek hayvanlar"ı çiziyorum.. Ve kanun bekliyoruz tabii ki..Bundan daha farkındalık yaratabilecek bir şey düşünemiyorum..Defalarca imza kampanyaları düzenlendi, imzalandı ama tık yok..Hayvanlar MAL değil, duyguları olan canlılardır..Çocuklar gibi saf ve korumasızdırlar..Kimsenin onları kimsesiz, sahipsiz veya malı gibi görmemesi, görememesi gerekir..Cinayetlerinde, tecavüzlerinde, kol-bacak kesme, vurup kaçmalı trafik kazaları, orman yangınları vb.. olaylarda onlara telef olmuş bi bişey olarak bakılmamalı..Doğanın kanunu bu, hayvanlar acı çekmez vb..saçma sapan düşüncelerin/sözlerin arkasına saklanarak onlara karşı sorumsuzmuşuz gibi onların çilekeş hayatları görmezden gelinemez..Dünya da artık böyle bir dünya değil..Görmek zorundalar..Ben elimden geldiğince onların hissettiklerini, yaşadıklarını anlatmaya çalışıyorum..Kendi adıma elimden geleni yapıyorum ve yapacağım da..

Klasik Rock Vault sorusunu sorayım. Unutamadığınız bir konser anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Konser anısı deyince çok şey geliyor aklıma..Galiba en çok bir iki aksiyonlu sahne geliyor..:))) Uçmalı, kaçmalılardan seçersem daha çok Bora'nın orasını, burasını kırması ile ilgili sanırım.. Birinde Açıkhava 'da konserin başlamasını beklerken oyalanıp, gevezelik ederken Bora (Tirki..şimdilerde profesyonel biskiletçidir kendisi) şu an hatırlamadığım beni kıracak/ kızdıracak bir laf etti..Ben de küsüp uzaklaşmak istedim..O da 'özür dilerim' diye peşimden seyirtince biz alt kısımdan ortadaki kat koridoru kısımda önde ben, arkada Bora önce yürürken gittikçe hızlanmaya başladık..Biz, arkamda Bora hala 'özür dilerim' , ben de önde 'affetmiyorum' diye ciyak ciyak bağırışarak koşarken hakkaten çok hızlanmışız.. Tam ortada bulunan demirli ayrı oturma yerinin yanından geçtikten hemen sonra bi baktım, karşıdan da bi çocuk koşarak geliyor..Benim kendimi sıyırmamla Borayla çocuk bir çarpıştı biri aşşa kata, biri yukarı uçtu..-Bora yukarı uçmuştu diye hatırlıyorum..Uçarken görmüştüm..- Minibüs çarpmış gibi havada uçuştular.. Allahtan ikisine de bir şey olmamıştı.. -Bir konserde kenarda otururken, bana çarpmışlar ve burnum kırılmıştı mesela..Komik ama ayrıntılı, Çöp şerbetinde çizip anlatmam gerekir..:)- ikincisi ise yine Bora'ya ait bir eser..:) Beşiktaş'ta gittiğimiz bir konserde şu stage dive denen haltı yapmak üzere üst kat balkonuna çıktı..Altta 3-4 tip.. "Yapma..! Yapma..!" diye nerdeyse yalvardım..O büyük bir zerafetle kollarını filan açtı, atladı.. Alttakiler çil yavrusu gibi kaçıştı.. 'ÇAT!..' diye bir ses geldi..Kolunu kırdı..! Sonrası karga tulumba hastahane vb..:)

Benim sorularım bu kadar. Son sözler için sahne sizin.

Öncelikle kendinize ve sevdiklerinize çok dikkat edin, iyi bakın diyerekten, geleneksel olarak mizahla kalın diyor hepinize kocaman sevgilerimi gönderiyorum..

Baran Şahin

Leave a reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.