Selamlar Goremaster şu sıralar neler ile uğraşıyor? Merhabalar. İş artı müzikle dolu bir hayatım var. özellikle son 3 aydır ise işimle ilgili bir değişiklik yüzünden müziğe daha fazla zaman ayırmaya başladım. Birçok farklı grupla (Decimation-Blaster-Hecatomb-Discordia) çalışıyorum. Ayrıca tecrübe ve bilgilerimi paylaşmak için davul dersleri vermeye başladım. Kısacası müzik adına faydalı bir sürece girmiş bulunmaktayım. Zaman ayırmak anlamında Goremaster'ı hayatta bateri dışında diğer memnun eden şeyler nelerdir? Gore, korku, bilimkurgu, tarihi, savaş başta olmak üzere her türde bini aşkın filmden oluşan bir dvd-vcd koleksiyonum var. Her fırsatta bu filmleri izlemekten büyük keyif alıyorum. Bunun dışında 200’ü aşkın figürden oluşan fantastik yaratıklar/şövalyeler/samuraylar/ejderhalar/film kahramanları/çizgi roman kahramanları/gore & horror ikonları koleksiyonum bulunmakta. Her gün onlarla ilgileniyorum. Tabi ki tür ayırt etmeksizin -ama kaliteli- müzik dinliyorum. Zor dergisinde yazdığım konularda araştırmalar yapıyorum. Bazı senaryo/roman projelerim var ve altyapılarını oluşturmaya çalışıyorum. Ama en büyük keyfi artık sadece konserlerde karşılaşabildiğim eksi dostlarımla sohbet ederken alıyorum sanırım… 2000 yılında Kramp bassisti Nezih ile yaptığım bir röportajda; demişti. Bu konuda sen neler söylemek istersin? Malum belli, bir zamandan sonra günlük hayat ve meslek yaşamı her geçen gün biraz daha sıkıştırmaya, biraz daha ödün vermeye zorluyor insanı. Kesinlikle doğru. Hayat her gelen günün dünden daha zor bir gün olduğunu öğrendiğimiz bir süreç. Sorumluluklar her saniye arttıkça insan giderek tükendiğini hissediyor. Fiziksel yorgunluk dinlenerek geçiyor ama psikolojik yorgunluğu gidermek için elimizde müzik gibi bir nimet var. Bu şansı tereddütsüz kullanmalıyız. Açıkçası benim bu konuda 2 görüşüm var birincisi iyi bir eğitimin/işin olacak ve istediğin müziği yapacaksın, para kazanmak için istemediğin müziği yapmak zorunda kalmayacaksın. İkincisi sürekli müzikle iç içe olmayacaksın, müziğe acıkacaksın ve enstrümanının başına geçtiğinde işinden/hayatın diğer zorluklarından bunalmışlığın verdiği kaçış hissiyle kendini tamamen müziğe teslim edeceksin. Hayatımın %100’ü müzik olsaydı bugün müzik adına geldiğim noktanın çok daha gerisinde olurdum diye düşünüyorum. Müzikle hep sevgili kalmak için arada hasret olmalı ama tabi sürekli ayrılık olmamalı. Uzun süredir hummalı bir şekilde çalışmalarını yürüten Blaster'dan son haberler neler? Albümü ne zaman dinleyebileceğiz? Blaster, Cenotaph ile çalıştığım son dönemde yaşadığım sıkıntıları tamamen unutturan ve beni müzikle barıştıran, yeteneklerimi hatırlatan bir grup, bu sebeple yeri çok farklı. Aslında Blaster’dan çok -istemeden de olsa- iş güç gibi nedenlerden kaynaklı bir çok nazıma katlanan sevgili Tuğrul kardeşimin burada rolü büyük. Aramıza sonradan katılan sevgili Gürdal ve Deniz de keza bu müthiş dostluk ortamını yaşatan insanlar. Benim için çalacağım grubun elemanları için bazı kriterler vardır. Birincisi adam gibi adamlık, ikincisi ise üstün müzisyenlik… Bunları düşündüğümde bu 3 kişi ile müzik yapmak büyük keyif. Ne var ki hedefler her saniye o kadar yükseliyor ki insan yaptığından daha iyisi olabilir endişesiyle tatminsizlik yaşamaya başlıyor. İşte 1,5 sene önce girilen Blaster albüm kaydının henüz albüm halini alamayış nedeni de bu. Yapmış olduğumuz kayıtta içimize sinmeyen/eklemeyi düşündüğümüz bazı noktalar olunca neden bir daha denemiyoruz dedik. (cenotaph-puked genital purulency’de de böyle olmuştu.) Bu sefer bekleme süreci daha kısa sürecek ama umuyorum sabrettiğimize değecek. Tarz sadece Progressive Thrash değil Death metal hatta grind etkili partisyonlar içeriyor; karakter olarak da senfonik bir yapı göstermekte. Sözün özü Blaster ile ilgili kısa bir zaman sonra güzel haberler duyacaksınız.
görmek mümkün, black'den thrashe, ordan brutal death grind'a uzanan bu farklı türler içinde çalarken en keyif aldığınız tarz hangisi idi? Pek çok kişi sizi brutal death / grind ile özdeşleştiriyor. Açıkçası brutal death metal ve progressive tarzlar çalmayı en sevdiğim stiller. Ama aslında her türün kendine has bir güzelliği oluyor. Yine de insan en çok sevdiğinde sivriliyor, yani benim için progressive ve brutal death metalde… Müzik yaşamına 89'da başladınız ve o günden beri rock/metal sahnesi belki de üç farklı kuşak gördü. İlk baterinin başına oturduğunuz zaman ile bugünkü piyasayı ve dinleyiciyi kısaca kıyaslamanızı istesem? (Zor ve Enred'deki yazılarınızı takip edenler az çok cevapları tahmin edebilirler ama olsun) Eskiden camiamız çok daha cana yakındı ama simdi olduğu gibi fanzinlerin arkadaş kayırma adeti yüzünden nice süper grubumuz tanınamadan yok oldu gitti. Bugün bakıyorum da fanzinlerinde şahit olduğumuz problem forumlarda devam etmekte. Adı bende saklı bazı gruplarımız eş dost ile aylarca pohpohlanıyor ama albümü 150 adetten az satıyor… Ama esamesi okunmayan/dalga geçilen gruplarımız dünyanın en sağlam firmalarıyla anlaşıyor, sonra forumlarda ahkam kesen liboş efendiler sahneye çıkıyor… İşte bizim ülkemizde durum böyle. Bir de eskiden seyirci konsere gelir ve coşardı, kompleksi yoktu. Müzisyenler teknik ve beceri anlamında bugünkülerin çok gerisindeydi ama öyle bir ruh vardı ki bu olmazsa olmaz özellikten yoksun oldukları için bugün nice grubu dinlerken keyif alamıyoruz. Türk yeraltı piyasasının mevcut en büyük artısı ve en büyük eksisi sence nedir? çok konuşup az iş yapmak, forumlarda cengaverlik yapmak, konserlere gelmemek, gelip gelmemekten beter hareketler yapmak, basın organlarında/forumlarda arkadaş grupları kayırmak, kıskançlık gibi eksileri var. Evet maalesef eksiler çok gibi ama son günlerde bazı şeylere kulağını tıkayıp iyi işler çıkartan ve karşılığını da yavaş yavaş alan gruplarımızı görünce artılarımızı daha iyi görmeye başladık. Bence temel artılarımız doğu kültürüyle harmanlanmış batı kültürü altyapımız, milli komplekslerimiz yüzünden başarıya açlıktan kaynaklı hırsımızdır. Bir de herkesin dezavantaj olarak gördüğü Türk ve Müslüman oluşumuz benim gördüğüm kadarıyla ayrı bir ilgi faktörü dışarda. Bence bu 3 temel artı 6 temel eksiyi siler. Bazı gruplarımız sabrederlerse burada değilse bile dünyanın başka yerlerinde hak ettikleri değeri görecektir diye düşünüyorum. Cenotaph'dan ayrıldıktan sonra Batu çetin'in sizin hakkınızda önemsemez bir tarzda yorum yaptığı, kendisini ön plana çıkardığı doğru mu yoksa söylenti mi? Doğrudur. Bu söylemleri bizzat kendi ağzından da duymuşluğum vardır. Cenotaph’ta çaldığım son dönemlerde de “artık çalamıyorsun, çalış stilini beğenmiyorum, çok atak yapıyorsun çok renkli ve kompleks çalıyorsun” gibi eleştiriler getirirdi. İşte böylesine komik bir durumdu. Hatta benim için bir dostuma “önce blast atmayı öğrensin” demiş kısa bir süre önce. Şimdi “Cenotaph Batu çetin’dir” diyen bir insana bu komedi sözlerin nedenini sormak, dediklerini dikkate almak pek mantıklı olmasa gerek. Son dönemlerde hayatın getirdiği zorluklar onu da psikolojik olarak zor bir duruma soktuğundan kendisini tanıyamaz olmuştum. Gruba veremediğim desteğin belki çok daha fazlasını arkadaş olarak ona vermiştim. Ama öyle güzel bir vefa gördüm ki kendisinden ve yoldaşlarından… Sonuç olarak Cenotaph, bass’ta Bülent ve davulda benim Batu’ya uykudan önce çaldığımız bir ninnidir. Ninniyi de biz söyledik, gördüğü ve görmekte olduğu rüyanın konusunu da biz yazdık. Bu benim ve Bülent’in geri adım atmayacağımız bir konudur. Bu konuda işin çilesini çekmeyip kaymak yiyenleri pek dinlememeli… Hayatımın ve kariyerimin en büyük hatalarından birisi zorlama ve itelemeyle 3. albüm “Pseudo Verminal Cadeverium”’da çalmamdı. Aslında o albümden önce ayrılmam gerekiyordu, hislerime güvenmeliymişim. Ama eğri oturup doğru konuşmak lazım; şu bir gerçek ki işlerim nedeniyle Cenotaph’ın temposuna ayak uyduramadım. Evli barklı bir adamdım, işlerim çok ama çok yoğundu. Cenotaph ise yenilenen kadrosuyla hayatı laylaylom yaşayan öğrenci gençlerden oluşmaktaydı. Onlar kadar boş vaktim yoktu elbet. Daha da önemlisi yeni elemanlarla gerek yaş gerekse hayat anlayışı olarak elektriğimiz tutmadı. İyi niyetle yaptığım her şey çok ters anlaşıldı. Arada bir denk geliyorum da, röportajlarda “Bir bageti bile yoktu konsere çıkmadan önce gidip biz aldık” buyuruyorlarmış… Ama bu işler böyle laklakla olmuyor. Söz konusu konsere çıkarken yorulmayalım/konserde performans düşmesin diye kendi cebimden verdiğim parayla grup elemanlarının uçak biletlerini almakla meşgul olduğum konusu nedense hiç açılmıyor. Bülent için de yine çirkefleşiliyor, yok albüm kaydında basları o çalmamış falan… Boş gezenin boş kalfası olmadığı için Bülent basları atıp Ankara’ya dönmüştü çünkü finalleri vardı. Teknik bir aksaklıktan ötürü “bazı” parçalarda bas soundu kötü gelince Coşkun çalmıştı basları ama bu neyi değiştirir ki? Yani bunu “yaa işte bakın durum böyle işte” diye millete anlatmakla ne kazanılır? Bu şimdi hava atılan o besteleri yapan insanın hakkını yemeye çalışmaktır olsa olsa. Tarih affetmez sözünü hatırlatıyorum ileri geri konuşanlara… Diğer taraftan kimse benim müziğe verdiğim önemi küçümseyemez. İş çıkışı takım elbiselerimi çıkartıp davul başına geçtiğim, sabah 01:00-05:00 arası stüdyo provaları yapıp ertesi gün ise gittiğime bir çok müzisyen arkadaşım şahittir. Herkesi kendi koşullarında değerlendirirseniz bu koşullarda benden fazla ödün verdiğini hiçbir Cenotaph üyesi iddia edemez. Mesele işin gücün varken gruba bir şeyler vermekte, bana bu lafları söyleyen adamların yarım kadar yoğunluk olduğunda grup mrup demeyeceklerine kalıbımı da basarım… Cenotaph’ı gördüğüm kadarıyla şu an yoluna devam etmekte, tabi tarz olarak ve ortaya koyulan işler anlamında benim beğenilerimin çok çok gerisinde. Böyle bir Cenotaph’ta çalmaktan müzisyenlik adına keyif alacağımı söyleyemem. İşin diğer tarafı çevremdeki insanlardan da aynı yorumları almaktayım. Cenotaph’ın son albüm satış grafiğine ise hiç değinmeyeceğim… Lafla, gazla, promosyonla, forumla, liboş yalaklarla peynir gemisi yürümez elbet… Ama kimse yanlış anlamasın; önemli olan grup elemanlarının memnun kalmasıdır benim bu sözlerim de kimseyi bağlamaz. Sonuçta hem Cenotaph hem de benim için hayırlısı olmuştur… Bu konu açıldı mı susmak bilmiyorum böyle pişman ederim sorduğunuza işte… Evet Cenotaph’tan sonra adı geçen gruplarla çalışmaya başladım. özellikle iş koşullarım ve sonra da evlilik müessesesinde yer almam tabi ki zorluk yarattı. çok istediğim halde konser tarihinde nerede olacağımı önceden belirleyemediğim için veya toplantı vs var mı net olarak bilemediğim için konser organizasyonlarından uzakta kaldım. Ama görev olarak Ankara’da sabitleşince huzura erdim. örneğin bu haftasonu İzmir’den Hecatomb Rıfat Ankara’ya geldi, 4 saat prova yaptık, çalışmayı kameraya çektik, bir nüshasını da İstanbul’daki vokalist Ulaş’a yolladık. Artık belli bir seviyenin üstünde iseniz ve daha da önemlisi bu işi tüm zorluklarına rağmen severek yapıyorsanız bunlar engel değil. Keza Discordia ile görev icabı Samsun’da bulunduğum 1 ay boyunca sürekli çalıştık ara ara da toplaşıp çalışıyoruz. Blaster ile de aynı… Decimation ise Ankara’da yerleşik olmasında dolayı her haftasonu düzenli çalıştığımız bir grup. Blaster ile de benzer şekilde düzenli çalışmaktayız. Bu tempoya dayanmak zor ama alınan keyif temponun yorgunluğu ile eşimin fırçalarına göre daha ağır basınca her şeye değere diyor insan. örnek aldığın bateristleri ve favori gruplarını öğrenebilir miyiz? Sein Reinhert, Richard Christy, Gene Hoglan, Omar Hakeem sevdiğim davulcular. Gruplar ise Hate Eternal, Suffocation, Immolation, Nile, Behemoth, Emperor, Gojira, Necrophagist, Opeth, Cynic falan… Açıkçası görsel materyal sıkıntısı hemen hemen hiç yok. Şahsi görüşüm izleyerek işe başlanmalı. Sonra profesyonel bir destek alınmalı tecrübeli bir hocadan. Ardından kesinlikle bir grupları olmalı çünkü kazandıkları altyapıyı kendi becerileriyle kendilerine özgü hale sokmaları gerekmektedir. Bir süre sonra eğer yeterli beceri ve istek varsa kendine özgü stilleri de olacaktır. Piyasamızda çok iyi müzisyen arkadaşlar var ama evet benim için de en önemli konu kendine özgülük… İşte bu konuda sıkıntı var. Ben Mike Portnoy’un veya bilmem kimin replikasını dinlemektense kötü ama kendine özgü bir davulcuyu daha büyük bir keyifle izlerim/dinlerim. Görüşlerin için çok teşekkürler. Evet ilgiyle takip ediliyor yazılar ve ben de çok memnun oluyorum. Açıkçası o konuya tekrar döneceğim ama dergimizin geleceğe dair plan/programlarında çok ciddi güzel gelişmeler olacağından bunun tam zamanını söyleyemiyorum.
Eskiden herhangi bir albüme ulaşmak çok zordu gibi klasik bir giriş yapayım. çok basit bir kesit göstermek adına şöyle bir anımı paylaşayım. Ayda veya 2 ayda bir tane albüm alabilirdim. Hatmede hatmede dinlerdim, oldukça da büyük keyif alırdı. Ama hiç unutmam birgün basıl olduysa param vardı ve Anthrax “State of Europhia” ile Testament “The New Order”’ı beraber almıştım. Sene 1989 falan sanırım; ilginçtir bu iki muhteşem albümde nedense içimde bir burukluk olmuş ve istediğim keyfi alamamıştım. İşte günümüzdeki durumun özeti bu, para biriktirmek karşılığında güç bela albüm bulup almak, bu kadar efordan/fedakârlıktan dolayı her riffin kıymetini bilerek dinlemek inanın tek klikle “save as xxx.mp3” yapmaktan daha zevkliydi. Şu an bizler için piyangodan çıkan parayı çarçur edip sürünen/soygundan kazandığı parayı kumarda kaybeden bir insan için paranın değeri neyse müziğin değeri de o oldu…Ha mp3’ler, myspace’ler grupların dinleyiciye ulaşmasını kolaylaştırıyor buna katılıyorum ama gruplara yüksek kalitede kayıt ve turne gibi konularda finansman sağlayan müizk firmalarını da devreden çıkartıyor. Firma olmadan nereye kadar gidilebilir ki? Sadece ego tatminine döndü bu iş artık… Artık gruplar albümlerden ziyade konserlerden para kazanıyor. Yurdumuz içinse durum vahim tabi konuşmaya gerek yok. ülkemizde tamamen amatör ruhla para beklentisi olmadan yapılan bir şey müzik. Geride bıraktığımız sene içinde Goremaster neler dinledi? Bu sene özellikle Nile ve Behemoth dinleyerek geçti. Bir de şimdi adını söylesem belki kimselerin bilmeyeceği jazz/fusion/klasik albümler dinledim. Evet heyecanlı gençlik yıllarımızda yaptık öyle bir şeyler cidden. Aslında o zamanlar da şimdi de Tarkan’la aramız bozuk değildi de ne biliyim böyle garip bir hengame yaşandı. Şu an stüdyolarda veya konserlerde görüşüyor konuşuyor eski günleri yad edip gülüyoruz. Art Niyet’i de destekliyorum. Sonuçta popu bile eski metalcilerden iyi kimse yapamaz. Art Niyet elemanları da bu işi en iyi yapacak bir alt yapıdan gelmekteler. Umuyorum çok daha başarılı olacaklar. İçkiyle aram pek iyi değildir. Sigara da içmem ama işte arkadaşlar kötü yola düşürüyor J) Yıllar önce adı Zıkkımdı sanırım bir bar açılışı vardı. Barı da kardeşim Suicide Erkan Tatoğlu’nun bir arkadaşı açıyordu. Tüm grupça oraya gittik (Suicide’da çaldığım dönem) Başladık biraları devirmeye ben elde bardak kokteyl havasındaki ortamda tek tek arkadaşların yanına uğruyor arada bir de Suicide elemanları Erkan-Hakan-Esad’ın yanına dönüyordum. “Kaçıncı bu Goremaster?” dediklerinde “daha bir” diye cevap verdiğimde “yuh olm yetiş bize biz 3 teyiz” demeleri üzerine elimdekini dikip 2. yi aldım onu da yarıladım. Bir tur daha tıp geri geldim aynı tepki… “Olm biz 5. deyiz sen de pek koftisin…” Ben direkt diktim ve 3. yü aldım ve hemen yarıladım. Bu böyle gitti. Saftirikler gibi 5. ye geldiğimde kafa beyin 1.500 olmuştu. Esad’a “olm naptınız bana çakallar, ölüyorum” diyince hepsi koptu ama benim kusma emareleri göstermem nedeniyle Esad hemen yukarıya dışarıya çıkardı. Kapıdan adım atmamızla içimdeki zehiri sokağa püskürttüm ve nice gore grubun albüm kapağı olmaya aday manzaralara imza attım. Sonra beni meşhur vosvosuna oturttu Esad, elime de kağıt peçete verdi ben transa geçtim. Aradan 5 dakika geçti sanıyordum ama 3 saat geçmiş geldiler tüm camia orda herkes gülüyor. Ondan sonra içkiye tövbe ettim uzun süre. Şimdi de hemen hemen hiç içmiyorum J Bir soru da dergicilik zamanlarına dair. Enred deyince yüzümde kocaman bir gülümseme ve derin bir özlem oluyor. O kendinize has yazım tarzınız ve bir fotograftan sayfalar dolusu çıkarttığınız geyikler unutulmaz idi. O yıllara dair neler söylemek istersiniz? O yıllar cidden süper zamanlardı. Türkiye maalesef işi pek bilmeyen, çok zayıf altyapılı kişilerin hazırladıkları power metal/black metal dışına çıkamayan yayınlarla trendler peşinde koşmaktaydı. Death metal görkemli yıllarını geride bırakmış gibi gösterilmekteydi. Enred’in misyonu ise zehiri yavaştan vermekti. Ağırdan Death metal ve Grind olmak üzere tüm ekstrem türler bu türlerin profesörü olmuş kişilerce bu dergi vasıtasıyla insanlara ulaştı. Şu an ülkemizde ciddi bir Death metal camiası var ve görüyorum ki temelleri Enred’e dayanmakta. Benim yazılarım ise gerçekten keyifliyle yazdığım halen okudukça koptuğum yazılardı. Şimdi Zor da yine konusunda uzman bir ekipçe bu camianın yıllardır içinde olan bir editör ile çıkmakta. Zor’un misyonu ise her şekilde objektif olmak/adam kayırmamak/iyi müziği tavsiye etmek. Aslında içimde Enred’deki yazılarımın ötesinde komedi şeyler yazma potansiyeli var ancak format icabı Zor’a uymadığından bu konular arkadaşlarımla yaptığımız geyiklere meze olmakta O yıllar yozlaşmanın henüz başladığı yıllardı ve eskiyi özlemeye daha yeni başlamıştık. Ama şimdi o günleri bile özlüyor olmak cidden üzücü… O zaman da yaptığımız işler hep çok bilmişlerce acımasızca eleştirildi. Şu an da Zor bazı konularda dayanaksızca eleştiriliyor. Mühendisim ama üniversitede psikoloji ve sosyoloji konularında oldukça fazla seçmeli ders aldım. Bu sebeple yapılan eleştirilerden kişilerin ruh hallerini aşağı yukarı çözüyor ve onlar için üzülüyorum. Zaten 2-3 tane yayın var ve bunları desteklemek yerine ezikliği deşifre etmek adet halini almış durumda. Bu adamların işi eleştirmek homurdanmak kıskanmak bizim işimiz ise Astronot erkek kuaförünün fotoğrafını çekerken hapisten yeni çıkmış olan kuaförün makasla peşimizden koşması sırasında kahkahadan yarılmak J Eskiye dair değişmeyen tek şey biz keyif alıyoruz ama kıskananlar da çatlasın ne diyebilirim ki Zor dergisine katılma süreci nasıl oldu? Piyasadaki başka beğendiğin yayınlar neler? (Kendi adıma Kuzey Ormanı çok keyifli bir deneyim sunuyor) Zor dergisinin editörü Okan benim çok eski bir arkadaşımdır. Kendisi böyle bir projesi olduğunu ve söylediğinde büyük bir keyifle destek vermeyi kabul ettim. İşlerim yüzünden geciktirdiğim yazılar yüzünden maalesef Okan’ı çıldırttığım dönemler oldu ama sağolsun katlandı hep. Piyasada çok iyi yayınlar var. Açıkçası inceleme şansı bulamadığım ama çok iyi dergilerin hakkını yememek adına isimlerini zikretmeyeceğim ama benim düşüncem şu. Güçbirliği yapılmalı ve mali yükü çok fazla olan dergicilik işini döndürebilmek için fikirleri en çok örtüşen arkadaşlar dergilerini tek dergide birleştirmeli. Enred de bu şekilde doğmuştur örneğin. Gün geçtikçe artan webzinler için fikrin nedir? Rock Vault’a göz attıysanız fikirlerinizi duymak hepimizi çok memnun eder? Webzine’ler bu işin maddi götürüsü az olmakla beraber getirisi sadece kişisel tatmin olan çok takdir ettiğim yayınlar. Açıkçası büyük emekler harcandığı için her zaman destekliyorum. Dinleyici öyle şımarıklaştı ki, 5 YTL’lik dergiyi almak/5 YTL lik konsere gitmek zoruna gidiyor. Bu adamların hakkından webzine’ler gelir J Rock Vault gördüğüm kadarıyla bu işi ilkeli yapan bir yayın. İşin magazini forumuyla mahalle kavgasıyla uğraşmaktansa bu işe gönlünü vermiş arkadaşların ürünü. Başarılarınızın devamını diliyorum. Yerli ekstrem gruplarımızdan hangilerinin ileride patlama yapacağını düşünüyorsun ve neden? Şu an çalmakta olduğum Decimation da daha ilk dinlediğim anda ruhuyla beni benden aldı. Yeni besteler oldukça orijinal ve 2. albümde umuyorum ki büyük ses getirecek. Hecatomb da keza, çok çok farklı bir Death metal ile yakında karşınıza çıkacak… Daha ilk dinlediğimde söylediğim üzere Carnophage eğer aynı ciddiyetle devam ederlerse başarılı olacaktır. Zaten Unique Leader ile süper bir anlaşma imzaladılar biliyorsunuz. Decaying Purity var İstanbul’dan. Bu arkadaşlar da çok iyi bir firmayala anlaştı ve işlerini çok ciddi yapıyorlar. Nettlethrone var yine Ankara’dan çok güvendiğim. İzmirden de Affliction var oldukça takdir ettiğim. Bu gruplarımız dışında da çok beğendiğim gruplarımız var tabi ki… Ama umuyorum ki Balkan ülkelerinin grupları gibi bizler de 1. lige çıkıp şampiyonluklar kazanabileceğiz. Aile ve iş hayatında kolaylıklar dileriz. Müzisyen ve yazar olarak her dönem keyif verdiğiniz için teşekkürler. Ben Teşekkür ederim. Sevgilerimle Baran Şahin & özgür özçınar |