Rock Vault : Röportaj teklifimize karşı göstermiş olduğunuz olumlu tepkileriniz için öncellikle teşekkür ederim. Ben ve benim gibi müzik hayranı olan arkadaşlarımdan oluşan Rock Vault, sizi selamlıyor. Murat Beşer, öğrenciliği sırasında çeşitli dergi ve gazetelerde yazmaya başladı. Makaleleriniz bir şekilde hep devam etti. 44 yaşındasınız ve hala bu işin içinde varım diyebiliyorsunuz. Sizi sürekli yazmaya iten şeyler tam olarak nedir?
MURAT BEŞER : Her zaman meselelerim oldu. Her zaman söyleyecek sözüm, saptamalarım ve yorumlarım oldu. Eğer bunları yerli yerinde ve anlaşılır biçimlerde söyleyebiliyorsanız gerisi sadece bir biçim ve üslup sorunudur. Söylemenin önemli, hangi araçlarla söylediğimin ikinci planda kalıyor olmasının, ayak bastığım alanın ne olduğunun önemsiz; söylenen sözün ise hepsinin üzerinde olduğunu anladığım gün, müzik yazarlığının benim için uygun olduğuna hükmettim. Bu hem bakir, hem de çok cömert bir topraktı. Tek sorun bunun o ana kadar kimseyi geçindirmediğiydi. Halen geçindirdiği söylenemez. Neyse ki, bu yolda ısrarcı olmanın faturasına; yani aç kalmaya bir 20 yıl kadar tahammül edecek bir ailem vardı. Zaten aç sınıftan geliyorlardı ve onlar için bir şey fark etmiyordu. Ben de böylece emeğini satan sınıfın müzik yazarı kontenjanını kendime ayırdım. Beni yazmaya iten şeyin vardığı noktaya gelecek olursak. Müzik yazılarının “neliğini” ve sınırlarını zorlayarak ne olabileceğini tartışıyorum içimde halen.
Sizin için ‘bir koltukta beş karpuz taşıma kapasitesine sahip’, ‘hiçbir şeyi beğenmeyen’, ‘müzik bilgisi ile bazen insanlara keyif veren bazen de çıldırtan’, ‘iyi müzik yazarı’, ‘on parmağında on iş olan adam’ ve ‘meloman’ gibi şeyler söyleniyor. Bunlar için neler söyleyebilirsiniz? Siz çevrenizce doğru algılandığınızı düşünüyor musunuz?
Her algı kendi içinde doğruları, yanlışları ve eksiklikleri barındırıyor. Yukarıda sıralanan ve bir dolu yerde onlarcası bulunan tanımların daha ziyade övgü dolu olanlarında rahatsızlık duyuyorum. Abartılı övgüleri, abartılı ve haksız eleştirilerden daha tehlikeli buluyorum. Okunmak, anlaşılmak ve eksiklikler hakkında geliştiren saptamalarda bulunmak; en değerlisi ve günümüzde az bulunanı bu.
Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yazılarınız olduğunu biliyoruz. Gazetecilik deneyimlerinizden yola çıkarak bu işin uğraşanlarını zorlayan ve rahatlatan yanlarını bizlere açıklayabilir misiniz? Stüdyo İmge’nin editörlüğü ile ilgilenmenin bunlardan ayıran fark neydi?
Gazetecilik her şeyden evvel gazeteciliktir. Yani kendine has bir mesleki formatı vardır. Bu da sizi olmadık yerlerde sınırlamaya kalkar ya da kaleminize format atar. Her şeyi günlük gazete okurunun rahat tüketebileceği uzunlukta ve kısa cümlelerle yazmanız gerekir. 15 yıllık bağımsız bir kalem olarak bu konuda ilk zamanlarda zorlandığımı söylemeliyim. Sonraları alıştım mı, alışır gibi mi oldum, bilmiyorum. Belki de hiç alışmadım. Ama her ne olduysa oldu ve beni bu halimle Fil Adam misali bir hilkat garibesi olarak sevdiler. Batıda dergicilik ve gazetecilikte önemli bir yere, önemli bir kültüre sahip bulunan konser yorumculuğu (live review) medyaya ilk kez benle birlikte girdi. Maalesef halen sadece benle birlikte gidiyor. Şimdi yer aldığım Milliyet gazetesi pek çok açıdan şans. Alışıldık medya yöneticilerinden önemli farklılıkları bulunan yayın yönetmenimiz Sedat Ergin, bunu çok iyi anlıyor. Sadece bir müzik sevdalısı olması bile medya adına büyük bir şans. Şimdi burada okunuyor ve okurlarından olumlu tepkiler alan bir yazar olmak hoşuma gidiyor. Stüdyo İmge deneyimi ise her şeyden farklıydı. Bunu anlatmak için tek başına bu konuda bir söyleşi yapmalı. O günlerde dışarıda kar yağarken, camı kırıldığı için çerçevesi muşambayla raptiyelenmiş bir odada aç bilaç yazdığım yazıların tadını halen yakalayamadığımı düşünüyorum.
Kişisel web sayfanızı gayet şık buluyorum. çok sık güncellenmese de yada ilgi anlamında büyük hit yapmasa da kendi içinde oldukça değerli olduğunu düşünmekteyim. Neredeyse her tarzdan müzik bilgileri var ve size has bakış açıları mevcut. Bu siteyi yapma fikri neden oluştu ve amaç neydi?
Bu blog siteyi çok yetenekli, çalışkan ve hırslı; sadece 18 yaşında olan birisi yaptı. Adı Murat Koçuk. Hiçbir maddi beklentisi olmaksızın, hatta alan ücretini cebinden karşılayarak gerçekleştirdi bu siteyi. Eski çalıştığım işyerinde tanıdığım bu genç, bana önem veriyor ve ilerde iyi bir marka olacağımı düşünüyordu. Marka olmak konusunda onun yüzünü kara çıkardım, ama o yaptığı siteyle benim yüzümü kara çıkarmadı. Ben onu mahcup etmeye devam ediyor ve sitenin güncellenmesine zaman ayıramıyorum. Bu site üzerinde yapmak istediğim epey bir şey var. Bulduğum ilk fırsatta gerçekleştireceğim.
Hepsi ayrı bir anı, ayrı bir zevk olması gerek ama Babylon’un Oldies But Goldies geceleri mi, Rock’n Coke hatıraları mı yoksa Efes Pilsen One Love Festivalinde yer almak mı size daha çok zevk verdi? Bu etkinliklerde yer alırken sizleri zor duruma sokan şeyler olduysa onları da sizden duymak isteriz.
Ben burada sayılan etkinliklerin tamamında amatör ruhlu bir profesyonel olarak yer aldım, almaya da devam ediyorum. Ticari yanını en azından bir müzik yazarı olarak yaşamak adına önemsemem gerektiğiyle birlikte, gece hayatı insanı gömleğinin bana yakışmadığını düşünmüşümdür hep. Aslen ben bir DJ değilim. Evet buralarda çaldım, çalmaya da devam ediyorum ama DJ olduğum yolunda hiçbir zaman iddia taşımadım. Sınırlarını net bilemediğim bir plak ve CD arşivim var. Evimde bunlar sürekli dönerken, albümleri ve şarkıları hazmederim. O nedenle playlistlerim kuvvetlidir. Ben bunları bir radyo DJ’i ruhuyla büyük festivallerde ve partilerde çalıyorum. Hepsinin anısını sonuna kadar saygıyla sahipleniyorum. Bu ayrı, ama biteceği noktayı da iyi biliyorum. Biraz daha buralardayım, çünkü çok borcum var. Ondan sonra sadece dostlarıma çalacağım, hem de ücretsiz.
Indigo Musichall’den sonra Balans Music & Performance Hall’un müzik danışmanlığını yürütmektesiniz. Bu tarz yerlerin müzik danışmanı neler yapar? Tecrübenizin olması mühim değil, ülkemizde müzik danışmanlığı yapmakla yurt dışında müzik danışmanlığı yapmanın farkları var mıdır? Mesleğiniz kulaklara çekici geliyor ancak her müzikle ilgilenen kimsenin sizin yaptığınız mesleğe sahip olmasının kolay olmadığı hakkında bizlere bir şeyler söylemenizi bekliyorum.
Gece hayatının ve mekancılığın halen önemli bir kısmı, pavyonculuktan miras kalan temayüllerle yürüyor Türkiye’de. Müzik danışmanı (yönetmeni ya da süpervizör) olarak bulunduğum mekanın programını oluşturmanın yanı sıra, bir dolu yönetim katında tarifi olmayan işi de yapmaya çalışıyorum.
Bizim buradaki işimizin yurt dışındaki ile alakası yok. Genel olarak burada müzik direktörlüğünün bir orijinalliği de yok. Kendisine bu sıfatı layık bulanların yaptığı şey, dışarıdaki büyük festivallerin line-up’larından kopyalar çekerek ucube listeler oluşturmak ya da şuursuzca eline düşen sanatçıyı olmadık paralara booklayarak Hacı Baba imajımızı pekiştirmek. Bu işe özenenlere, bu çukura düşmemelerini salık veririm.
Balans’a geçişiniz ile birlikte dinleyicinin yolları Indigo’dan Balans’a çevrildi diyebilir miyiz?
Diyemeyiz. Her ikisi de farklı konseptlerde yerler. Indigo’da biraz daha müzik bilgimi, takipçiliğimi ve yaratıcı vizyonumu kullanıyordum. Ama Balans mainstream bir yer. İkisinin potansiyeli ve izleyici profili çok farklı. Balans’ta son derece olağan bir program yapıyorum. Burada hafta sonunun ticariliğini, hafta içinin bağımsız rock topluluklarının, demo yapmış ve kriterlerime göre gelecek vaat eden gençlerin projeleri ile dengeliyorum. önümüzdeki sezon Balans’ta vizyonu daha geniş bir program oluşturmayı hedefliyorum.
Bundan tam bir sene önce Akşam Gazetesi yazarı Oray Eğin’in sizin Red Hot Chili Peppers’ın “Stadium Arcadium” albümü yorumlarınızı Rolling Stone dergisinin 1000. sayısında ki bir yazı ile kıyaslanmıştı ve esinlendi mi sorusunu sormuştu. Bu olay üzerine sizin herhangi bir yorumunuzu işitmedim. Makale üretirken etkilendiklerinizi esinlenmeye dönüştürdüğünüz iddia edilebilir mi?
Muhatap alacağım kişinin saygınlığını ve sıfatını çok önemsiyorum. Soruda adı geçen kişinin adını hiç duymadım. Kendisi yazar mı? Ne tuhaf, ne yazıyor, bilmiyorum. Red Hot Chili Peppers yazısı için eğer siz soruyorsanız, yanıtlayayım. Bu yazıdaki dip not baskı esnasında düştü. Bu açığım yakalandı diyenleri heyecanlandırdıysa bilemem. Ama ben açığı yakalanmak için karşısında aportta beklenecek kadar büyük bir adam değilim. Meselelerim arasında şan, şöhret sahibi olmak yok. Evet, makale yazarken esinleniyorum, ama müzik yazılarından değil. Ben pek müzik yayını okumuyorum. Zaten iyi bir İngilizce’m de yok. Düzenli olarak birkaç politik dergiyi takip ediyorum. Birikim, Gelenek gibi… Asli esin kaynaklarımın başında edebiyat, felsefe ve politika alanının düşünürleri ya da genelleme yapacak olursak dünyanın düşünürleri ve mesele sahibi kalemleri geliyor.
Bazı önemli topluluklara sahip olsak da genel anlamda yurt dışındakiler gibi müzik yapmaya devam etmekteyiz. Bırakın birçok grubumuzun yurt dışında boy göstermesini, daha da zoru olan müzik yaratmasını hep bekledim. Bu konuda karamsarım. Nelerin olmasıyla müzik yaratmak mümkün sizce ve neden kendi memleketimizden isimleri çıkartıp Dünya’ya mal edemiyoruz?
Batının tüm şifrelerini çözmüş olmamıza rağmen, halen kendimizi keşfetmediğimiz için olabilir mi? Batı neden kendisine benzeyen kötü bir kopya ile ilgilensin ki? Orada adı Radiohead, Nirvana, Evanescence, The Cure, Pink Floyd, Metallica, The Beatles, Sonic Youth (ve burada yer zaman yetersizliğinden sayılamayan daha bir dolu topluluk) varken, neden bizim gibi ülkelerden çıkan kötü kopyalar onların dünyasına mal olsun ki? Ama şunu söylemeliyim ki, özgün ve zeki olanlar hakkını alıyor. Bunlar da henüz rock alanından pek çıkmadı daha bugüne kadar burada.
İnternette kendi sitesinden albüm yayımlayan müzisyenlerin sayısının artması sizi ne şekilde etkileyecek? Bazı eski satın alma yöntemlerinizin kökten değişeceğine fırsat tanıyor musunuz? Bu artışı dinleyici ve müzisyen açısından teraziye koyarsak olması gereken eşitliği yakalayabilecek miyiz yani her iki taraf mutlu olacak mı?
Eskiden konserler albümü promote ederdi, şimdi tersini yaşıyoruz. Artık albümler konserleri promote ediyor. Buradan çıkan sonuçtan yine büyükler ekmek yiyor sadece. Alternatifler hep alternatif; adı üstünde. Yarın albüm ve konser; sadece interneti promote edecek. O günler geldiğinde kim mutlu olacak, bilmiyorum. Beni bu konuda ezilen sınıf ilgilendiriyor; tıpkı müzikte alternatifler gibi…
Bize değerli vaktinizi ayırdığınız için bir kere daha teşekkür ederim. Rock Vault sitesi ve okuyucularına söylemek isteyecekleriniz varsa onları da alalım. Size bol huzurlu günler diliyorum. Yanınızda olan müziğin sizi bir an bile olsa terk etmesin demek istiyorum. İyi günler dilerim.
İnterneti, özellikle ekşi sözlüğü iyi takip ediyorsunuz. Ama ben hakkımda size bunlardan daha iyi bir kaynak sunabilirim. Bir gün bana gelin, size bira ısmarlayayım. Ne dersiniz?
Peki o zaman, Suicidal Tendencies konserinde görüşmek üzere!