Hayat Kaydıran Albümleri kendi adıma masaya yatıralı epey oldu, ve daha da güzeli hayatımın bir bölümünü paylaştığım bu son derece içsel yazının beklediğimin çok üzerinde ilgi görmesi oldu. Malumunuz yazıda zikredilen durağan giden hayatımı değiştiren albümleri anmıştım dilim döndüğünce. Şimdi sırada işin daha vahşi ve daha kanlı canlı kısmı var. Dinlediği albümler neticesinde yalpa yapmaya başlayan bana yıllar yılı esas darbeyi vuran etkende sıra; insanı paçasından tutup yere vuran… sözün özü sırada;
“Ayak Kaydıran Konserler” |
Whisky & Deimos @ Doors Bar
90’lı yılların ikinci dönemi; grunge her tarafı sarmış, oduncu gömlekleri ile Seattle’lı adamlar çok sevdiğimiz metal müziğin tabuta çivileri haşince çakıyorlar bize ve köşelerini ağzı açık okuduğumuz ağabeylerimize göre İşte böylesine metalci, militan bünyeye sahip olan ben ve pek çok arkadaşımın ciddi anlamda ilk konseri bu etkinlik. Mekan o yılların efsanevi konser mekanı The Doors Bar. Hastalık derecesinde sevdiğim Whisky’nin önünde Deimos’un çıkışının bünyede gereksiz sinir birikimine sebep oluşu kaçınılmaz. Mekanda örnek aldığımız pek çok sert abimiz de bizlerle beraber aynı melodiyi takılmış plak gibi tekrarlıyor; “elinizin hamuruyla death metal mi yapacaksınız?” Tabi ki bu homurdanma Deimos sahneye çıkana dek sürüyor. Kızlar her açıdan sahnenin hakkını veriyor. Arkasından çıkan Whisky ise son darbeyi acımadan vuruyor; konserin zirve noktası ise kült albüm “Babanne” nin unutulmaz parçası “Bak Biz Genciz”. Unutulmazlardan bahsetmişken henüz bıyıkları yeni terlemiş ergen bir arkadaşımızın sahneden inen Deimos üyelerine umutsuzca ve son derece acemice yazılma çabaları da her zaman hatırlanıp gülünecek olaylar sıralamasına yazılıyor.
False In Truth @ Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Bir kült mekan bir kült etkinlik daha… False in Truth delicesine Şebek H.M.F’den okuyup mutlaka dinlemesi, eserleri edinilmesi gerekli gruplar listemde üst sırada (gülmeyin cidden vardı böyle bir listem) Yağmurlu bir bahar günü bünyeyi metal ile doldurmak adına konser mekanına doğru gelince içeride azımsanmayacak bir kalabalığı görüp mutlu olduğumu anımsıyorum. Etkinlikte biri doom metal grubu (Moon diyeceğim ama yalan olacak büyük ihtimalle) olmak üzere dört grup sahne alıyordu. Ama o gün esas beklediğim ve esas hatırladığım False in Turth oldu hep. Montunda AC/DC patchi olan Toygun ve vokalleri ile salonda herkesi etkisi altın alan Toygar, buna birde kasıntısız mekana eğlenmeye gelen kitleyi katıp zaman içinde neler kaçırdığımız bir kere daha hesaplamalı…
Slayer @ Harbiye Açık Hava Tiyatrosu
Adını defterlere, sıralara kazıdığımız (hatta abartıp koluna kazıyanlar dahi oldu ya neyse bkz. Live Intrusion videosu ) ölüm müziğinin mucidi Türkiye’ye geliyordu. O gün itinayla tüm hazırlık yapıldı, hazırlık öncesi günlerce biriktirilen harçlıkların mükafatı idi o konser bileti. İtina ile dersane kırılıp Taksim’den unutulmaz konvoy ile Harbiye’ye kadar Slayer şarkıları ile yüründü. Kapıların geç açılması ile gerilen kalabalık polis ve özel güvenlikle kavga ederken çıkan arbededen ex-thrasherlar Athena tayfası da nasbini almıştı. Slayer sahnesini anlatmaya gerek olmayan bir grup, sahnedeki cool duruşlarının yanında bir unutulmaz detayda ön sıralardaki herkesle göz kontapına giren tom Arata idi. Tom baba konser boyu “Black Magic” diye bağıran kitleye dönüp “Biz Slayer’ız, bu gece ne çalarsak onu dinleyeceksiniz” dedi ve bir kere daha büyüklüğünü tescilledi. Performans sonrası kaptığı baget ile sırıta sırıta gezen hafif toplu gencin arka sırada yediği dayak sonrası sağlık durumunu hala merak ederim, belirtmeden geçmeyeyim.
Yngwie Johann Malmsteen @ Harbiye Açık Hava Tiyatrosu
90’lı yılların son zamanlar; yaşça büyüğümüz ağabeylerin tavsiyesi ile virtüözleri saniyede bilmem kaç nota basabilen adamları death metal ağırlıklı müzik potamıza katmaya gayret ettiğimiz yıllar. Can dostum sıkı bir Malmsteen hayranı bense Vinnie Moore’u daha cool buluyorum. Sonuçta malum arkadaşım Adana’dan kalkıp geliyor konsere. Buluşma yerimiz okulumun bahçesi son derece klişe 19 Mayıs töreni sonrası “solculuk oynayan” arkadaşlar ile kısa bir toplaşma sonrası Harbiye Açık Hava’nın yolunu tutuyoruz. Gün boyu delicesine yağan yağmur ikimizi de sudan çıkmış balığa çevirse de Malmsteen izleme gazı her şeyden daha baskın çıkıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında ülkemize teşrif buyuran Malmsteen paşanın basın bülteninde yazılan “İsveç'li gitar virtüözü” ibaresinden etkilenen flmaneko bekleyişindeki kokoş teyze ve amcalar doldurmuşlar tüm ön sıraları. Az sonra karşılaşacakları hengameyi düşünüp kıs kıs gülüyoruz oturduğumuz yerden. Mats Olausson ve Mat Levens gibi iki yetenekli müzisyenin yanında heavy metal efsanesi Cozy Powell’ı dünya gözüyle ilk ve son kez izliyoruz. Malmsteen konser boyu coştukça coşuyor, hatta öylesine coşuyor ki 2 saati aşan süreye topu topu 4-5 şarkı sığdırıp dağı taşı soloya boğuyor. Arkada sigara içip takılan grup arkadaşlarının yanında üfleyip püfleyen ben ise virtüöz müziği defterini bir daha açılmamak üzere o konserde kapatıyorum.
Metalium @ Kazablanka Concert Hall
Non Serviam’ın ikinci yılı münasebeti ile son derece önemli bir etkinlik düzenleniyor. “Suffer” albümünü dinleye dinleye kasetleri bozduğumuz Türkiye’nin thrash efsanesi tek konserlik toplanma kararı alıyor. Her türlü hesabı etkinlik gününe göre yapıp İstanbul’un yolunu tutuyorum. Konsere dair olan bir diğer güzellik de Jim Beam sponsorluğu. Metalium ve Dark Phase üyeleri ile geçen son derece keyifli viski sohbeti sonrası sahneyi ilk olarak beğeni ile okuduğum kalemlerden günümüz Kabakulak yazarı Tolga Akyıldız alıyor. ön tarafta maganda kitlenin baskısına dayanamayıp sahneden inen Tolga abiye yapılan terbiyesizliği bugün bile üzülerek hatırlarım. Derken beklenen an geliyor ve Metalium sahneye beş yıl önce bıraktıkları yerden “X” ile dalıyor. Grup sahnede devleşirken son parça olarak Radical Noise destekli çalınan “Ver Lan” kadayıfın üzerindeki kaymak güzelliğini taşıyor (benzetmeye gel!!) Grup sahneden inerken bizler parti alanını terk edip Türk metalinin neler kaybettiğine canlı tanık olmanın garip mutluluğunu yaşıyoruz.
Megadeth @ Maslak Venue
Dave Mustaine ve son gerçek Megadeth kadrosu vasat “The World Needs a Hero” turnesi kapsamında Türkiye’de. İstiklal Caddesi Mephisto’da yaşan imza günü savaşında göğsümüzü siper edip imza almayı başarıyoruz. Bunun gazıyla Maslak Venue’de konser başlamadan yapılan baskstage’e giriş planları kapıda ki üç rotweiller tarafından başlamadan bitiriliyor. Sahneye çıkışı oldukça geciken grup bir anda “Dread and A Fugitive Mind” ile sahneye dalıyor ve birbiri ardına Megadeth klasiklerini patlatıyor. Konser ortasında bir an Marty Friedman’a en içten dileklerini ve sevgisini sunan Mustaine’in bence esas süprizi “Tornado of Souls” ile oluyor. Konser sonlanırken Megadeth’in heavy metal tarihinde neden bu kadar büyük olduğuna canlı canlı tanıklık etme mutluğuna erişen bizler yüzümüzde salak bir tebessüm ve ağrıyan boyunlarla evimizin yolunu tutuyoruz.
Suicidal Tendencies @ Balans Mucis and Performance Hall
Babaların babası Mike Muir ve yol arkadaşları “Konser Nasıl Verilir, Seyirci Nasıl Coşturulur” başlıklı derslerinin Türkiye ayağında 230 kişinin hayatı boyunca unutamayacağı bir etkinliğe imza attılar. Konser öncesi Nevizade semaları bir ağızdan söylenen Suicidal şarkıları ile inledi. Babalar sahnede pankartlarla karşılandı. Konserin açılış şarkısı “You Can’t Bring Me Down” ve What the Hell is Going Around Here dizesi ile başlayan pogo ve stage dive faaliyetlerine verilen aralar Mike Muir’in bize her parça arasında verdiği hayat dersleri idi. Konser sonu beklendiği üzere sahnede biterken belki onları bir daha asla ülkem topraklarında göremeyeceğimi düşünüp üzülen tek ben değildim eminim ki...
Yazıyı burada bitirirken beni paçamdan çekip bu müzik bataklığının içine atan isimli isimsiz pek çok kahramana bir kez daha teşekkürlerimi sunarım. Omuz omuza aynı konseri yaşamak dileğiyle.